BEYİN Milyarlarca hücreden oluşan beyin, esas itibariyle bioelektrik enerji üretip, bunu dalga enerjiye çeviren ve kendisinde oluşan mânâları bir yandan RUH dediğimiz yapıya yükleyen ve diğer yandan da dışarıya yayan bir organik cihazdır.. hf. Esasen, beyin, bir yönüyle çeşitli frekanstaki dalgaları, kozmik ışınımı değerlendirerek, programı istikametinde
Busorudaki âyet meâlen şöyledir: “Allah kimi şaşırtırsa artık onu yola getiren olamaz. Ama kime de Allah yol göstermişse hidayet onu saptıran olamaz.”. Mânâ olarak, hidayet: Doğru yol, rüşd, nebîlerin gittiği istikametli şehrahdır. Dalâlet ise, sapıkların yolu; doğru yolu kaybetme ve istikametten ayrılma demektir.
Dürzîlerdekitanrı telakkisi ile İsmailîlikteki Allah inancı birbirine benzemektedir. İsmailî inanç sisteminde yer alan Allah’ın yokluğunun muhal oluşu, Allah’ın hiçbir sıfatla sıfatlandırılamayacağı ve yaratıklarda bulunan sıfatların Allah’tan münezzeh olduğu gibi anlayışlar, Dürzî risalelerinde de vardır.
Allahın ayetleri ile dalga geçenler büyükelçi olurken, cumhurbaşkanına hakaret ettiği iddia edilenler ise tutuklanıyor. O halde bu topraklarda kim ilah ve hangi din egemen?! Cemil Kılıç
NisaSuresi, 157. ayet: "Ve: 'Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük.' demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler.
YûnusSûresi 57-74 Ayetleri M. Esed Meali. 57. Ey insanlar! (onlara), Allah'ın bu cömertliği ve rahmetiyle işte böylece sevinsinler: (sevinsinler ki,) bu Peki, bu kendi yalanlarını Allah'a yakıştıranlar, Kıyamet Günü [başlarına gelecek olan] hakkında acaba ne düşünüyorlar? Gerçek şu ki, Allah insanlara karşı
8lsn. Ra'd / 2. Ayet اَللّٰهُ الَّذ۪ي رَفَعَ السَّمٰوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ كُلٌّ يَجْر۪ي لِاَجَلٍ مُسَمًّىۜ يُدَبِّرُ الْاَمْرَ يُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ بِلِقَٓاءِ رَبِّكُمْ تُوقِنُونَ Allah O’dur ki gökleri sizin görebileceğiniz bir direk olmaksızın yükseltti, sonra da arş üzerine kuruldu ve güneşle ayı emrine boyun eğdirdi. Bunların her biri belirli bir vakte kadar yörüngesinde dönüp duracaktır. O, tam bir nizama koyduğu kâinatta her işi çekip çeviriyor, her şeyi idâre ediyor ve gerçeğin bütün işaret ve delillerini detaylarıyla açıklıyor ki, bir gün gelip Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanasınız. Ra'd / 3. Ayet وَهُوَ الَّذ۪ي مَدَّ الْاَرْضَ وَجَعَلَ ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْهَارًاۜ وَمِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ جَعَلَ ف۪يهَا زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ يُغْشِي الَّيْلَ النَّهَارَۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ O Allah ki, yeryüzünü enine boyuna yayıp genişletti, oraya yerinden oynatılamaz dağlar yerleştirdi, nehirler akıttı ve orada her bir ürünü çifter çifter yetiştirdi. O, sürekli olarak geceyi de gündüze bürüyüp duruyor. Doğrusu bütün bunlarda, sistemli düşünebilen kimseler için nice deliller, alınacak nice dersler vardır. Ra'd / 4. Ayet وَفِي الْاَرْضِ قِطَعٌ مُتَجَاوِرَاتٌ وَجَنَّاتٌ مِنْ اَعْنَابٍ وَزَرْعٌ وَنَخ۪يلٌ صِنْوَانٌ وَغَيْرُ صِنْوَانٍ يُسْقٰى بِمَٓاءٍ وَاحِدٍ۠ وَنُفَضِّلُ بَعْضَهَا عَلٰى بَعْضٍ فِي الْاُكُلِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ Yeryüzünde birbirine komşu kara parçaları, üzüm bağları, ekinler, bir kökten birkaç gövde hâlinde çatallı çıkan hurma ağaçları ve bir kökten tek sürgü halinde çatalsız çıkan hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi aynı suyla sulanmaktadır. Buna rağmen canlılara sağladıkları ürünler bakımından, ayrıca tat, gıda ve kalite açısından biz onları farklı farklı yapıyor ve bazısını bazısına tercih edilir kılıyoruz. Elbette bunlarda aklını kullanan kimseler için dersler ve ibretler vardır. Hac / 18. Ayet اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يَسْجُدُ لَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالْجِبَالُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوَٓابُّ وَكَث۪يرٌ مِنَ النَّاسِۜ وَكَث۪يرٌ حَقَّ عَلَيْهِ الْعَذَابُۜ وَمَنْ يُهِنِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُكْرِمٍۜ اِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ ۩ Görmez misin ki, göklerde olanlar, yerde olanlar, güneş, ay ve yıldızlar, dağlar, ağaçlar, yeryüzünde hareket eden bütün canlılar ve insanlardan birçoğu Allah’a secde etmektedir; birçoğu hakkında da azap hükmü kesinleşmiştir. Allah kimi alçaltırsa, artık onu yükseltecek kimse yoktur. Şüphesiz Allah, ne dilerse yapar. Mülk / 30. Ayet قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَصْبَحَ مَٓاؤُ۬كُمْ غَوْرًا فَمَنْ يَأْت۪يكُمْ بِمَٓاءٍ مَع۪ينٍ De ki “Söyleyin bana Eğer suyunuz yerin dibine çekiliverse, size kaynağından akıp duran yeni ve tatlı bir suyu kim getirebilir?” Mülk / 19. Ayet اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَٓافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَۜ مَا يُمْسِكُهُنَّ اِلَّا الرَّحْمٰنُۜ اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ بَص۪يرٌ Üzerlerinde kanatlarını aça kapaya uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları havada tutan Rahmân’dan başkası değildir. Şüphesiz O, her şeyi hakkiyle görmektedir. En'âm / 73. Ayet وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ وَيَوْمَ يَقُولُ كُنْ فَيَكُونُۜ قَوْلُهُ الْحَقُّۜ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِۜ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْخَب۪يرُ Gökleri ve yeri gerçek bir gâye ve hikmet ile, yerli yerince yaratan O’dur. “Ol!” dediği gün her şey birden oluverir. O’nun sözü gerçektir. Sûra üflendiği gün de bütün varlık ve mutlak hâkimiyet O’nundur. O, duyuların kapsam alanı dışında kalanları da kapsam alanına girenleri de bilir. O, her hükmü ve işi sağlam ve hikmetli olandır ve her şeyden haberdârdır. En'âm / 74. Ayet وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ اٰزَرَ اَتَتَّخِذُ اَصْنَامًا اٰلِهَةًۚ اِنّ۪ٓي اَرٰيكَ وَقَوْمَكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ Bir zaman İbrâhim babası Âzer’e “Bir takım putları kendine tanrı mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni de, kavmini de açık bir sapıklık içinde görüyorum” demişti. En'âm / 75. Ayet وَكَذٰلِكَ نُر۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ مَلَكُوتَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِن۪ينَ Biz İbrâhim’e delille akıl yürütmesi, kesin bir ilme ve imana sahip olması için göklerin ve yerin muhteşem saltanatını öylece gösteriyorduk. En'âm / 76. Ayet فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ الَّيْلُ رَاٰ كَوْكَبًاۚ قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَٓا اُحِبُّ الْاٰفِل۪ينَ Derken gece bastırınca İbrâhim bir yıldız gördü “Bu benim Rabbim, öyle mi?” dedi. Yıldız batınca da “Ben batıp kaybolanları sevmem” dedi. En'âm / 77. Ayet فَلَمَّا رَاَ الْقَمَرَ بَازِغًا قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِن۪ي رَبّ۪ي لَاَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّٓالّ۪ينَ Sonra doğmakta olan ayı görünce “Bu benim Rabbim, öyle mi?” dedi. O batıp kaybolunca “Eğer Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapıklığa düşenlerden olurdum” dedi. En'âm / 78. Ayet فَلَمَّا رَاَ الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هٰذَا رَبّ۪ي هٰذَٓا اَكْبَرُۚ فَلَمَّٓا اَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ Birgün de güneşi doğarken gördü ve hemen “Bu benim Rabbim, öyle mi? Bu hepsinden de büyük!” dedi. O da batıp kaybolunca asıl gerçeği haber verdi “Ey kavmim, şüphesiz ben, sizin Allah’a koştuğunuz ortaklardan beriyim.” Ankebût / 61. Ayet وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۚ فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَ Eğer onlara “Gökleri ve yeri yaratan, güneş ve ayı insanların hizmetine veren kimdir?” diye sorsan mutlaka “Allah’tır” derler. O halde nasıl oluyor da doğru yoldan sapıp, bâtıl yollara sürükleniyorlar. Ankebût / 63. Ayet وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ نَزَّلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ مِنْ بَعْدِ مَوْتِهَا لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ۟ Yine onlara “Gökten suyu indirip, ölümünden sonra yeryüzünü onunla dirilten kimdir?” diye soracak olsan, mutlaka “Allah’tır” derler. Buna karşılık sen de onlara de ki “Bütün deliller kendisinin yegâne Rab ve İlâh olduğunu gösteren Allah’a hamdolsun!” Fakat insanların çoğu akıllarını kullanıp gereği gibi düşünmezler. Teğabün / 1. Ayet يُسَبِّحُ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۚ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’ı tesbih etmektedir. Tüm varlığın mutlak mülkiyeti ve hâkimiyeti O’nundur. Bütün övgüler de O’na aittir. O’nun her şeye gücü yeter. Teğabün / 2. Ayet هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ فَمِنْكُمْ كَافِرٌ وَمِنْكُمْ مُؤْمِنٌۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ Sizi yoktan yaratan O’dur. Böyle iken kiminiz kâfir oluyor, kiminiz mü’min. Allah, yaptığınız her şeyi hakkiyle görmektedir. Teğabün / 3. Ayet خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّ وَصَوَّرَكُمْ فَاَحْسَنَ صُوَرَكُمْۚ وَاِلَيْهِ الْمَص۪يرُ O, gökleri ve yeri gerçek bir gâye, hikmet ve şaşmaz bir kanuna göre yarattı. Size belli bir şekil verdi ve şeklinizi de güzel yaptı. Sonunda dönüş yalnız O’nadır. Teğabün / 4. Ayet يَعْلَمُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini bilir. Sizin gizlediklerinizi de, açığa vurduklarınızı da bilir. Allah, göğüslerde saklı tutulan bütün gizlilikleri bilir. A'lâ / 1. Ayet سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْاَعْلٰىۙ Yüceler yücesi Rabbinin ismini tesbih et; onu her türlü kusurdan ve ortaktan uzak tut. A'lâ / 2. Ayet اَلَّذ۪ي خَلَقَ فَسَوّٰىۙۖ O ki, her şeyi yarattı ve onları güzel ve düzgün bir şekilde biçimlendirdi. A'lâ / 3. Ayet وَالَّذ۪ي قَدَّرَ فَهَدٰىۙۖ O ki, her şeye belli bir ölçü ve gâye takdir etti; buna göre onlara yol gösterdi. A'lâ / 4. Ayet وَالَّذ۪ٓي اَخْرَجَ الْمَرْعٰىۙۖ O ki, yeşillikleri, otlakları, meyve ve ekinleri çıkardı. A'lâ / 5. Ayet فَجَعَلَهُ غُثَٓاءً اَحْوٰىۜ Sonra da onları çürüyüp kararmış artıklara çevirdi.
Başlıktaki sorunun cevabı basit değil mi? Sanırım değil. En azından bazıları için bir İslam bilginine itaat, Allah’a itaatten daha yazımda Allah’ın kelamını aktardım. Kur’an-ı Kerim’de açıkça yazanlar şunlarKur’an, tek başına yeterli bir kendini açıklayan ve aklını işlettiği sürece herkesin anlayabileceği bir tamamlanmış bir kitaptır, eksiği başka bir kaynağa ihtiyaç mı? Buyrun, önceki yazımda alıntıladığım ayetleri kendiniz okuyunBiz bu Kitap’ta, herhangi bir şeyi ne eksik bıraktık ne fazla yaptık. En’am, 38Bak nasıl sıralıyoruz ayetleri, iyice kavrayabilsinler diye. En’am, 65İyice araştırıp kavrayan bir topluluk için ayetleri biz tam bir biçimde ayrıntılı kıldık. En’am, 98Ayetleri bu şekilde, çeşitli başlıklarla veriyoruz ki, “Sen ders aldın!” desinler, biz de ilimden nasiplenen bir toplum için onu iyice açıklayalım. En’am, 105Allah size Kitap’ı ayrıntılı kılınmış bir halde indirmişken, Allah’ın dışında bir hakem mi arayayım? En’am, 114Bu, hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan Allah tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra da ayrıntılı olarak açıklanmış bir Kitaptır. Hud, 1Sana bu Kitap’ı indirdik ki her şey için ayrıntılı bir açıklayıcı, bir kılavuz, bir rahmet, Müslümanlara da bir müjde olsun. Nahl, 89Yemin olsun, biz bu Kur’an’da, insanlar için her örnekten nicelerini sıraladık. Ama insanların çoğu inkârdan başka bir şeyde diretmediler. İsra, 89Biz o peygambere şiir öğretmedik. Şiir ona yaraşmaz/layık olamaz da. Ona vahyedilen, bir öğütten ve apaçık bir Kur’an’dan başka şey değildir. Yasin, 69Kutsal/bereketli bir Kitap bu; sana indirdik ki onu, ayetlerini derin derin düşünsünler ve öğüt alabilsin temiz özlüler. Sâd, 29Yemin olsun ki, biz, Kur’an’ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var? Kamer, 17Ama bazı Müslümanların bir tabusu var sünnet. Peygamberimiz’in hayatı, Kur’an’ı uygulayışı, hadis-i şerifleri ve daha birçok şey, “sünnet” adı altında toplanıyor. Ve dediğim gibi, İslam dünyasının büyük bir kesimi için sünnet, bir tabu. Dokunmak yasak, tartışmak yasak. En’am suresinin 114. ayetinin hiçbir önemi yok, sünnet daha Sitte, namıdiğer “Allah’ın dışında bir hakem”Sünnet kavramının en büyük dayanağı nedir, biliyor musunuz? Kütüb-i Sitte adı altında birleştirilebilen, altı adet büyük hadis kitabı. Peygamberimiz’in hayatı, yaşadıkları, sözleri ve yorumları, büyük ölçüde bu altı kitaptan öğreniliyor. Aralarında en çok itibar edileni Muhammed el-Buhârî yazmış, sonrakini Müslim bin Haccâc yazmış, sonrakiler de En-Nesâî, Tirmizî, Ebû Dâvûd es-Sicistâni ve İbn-i Mace el Kazvini’nin kişiler insan. Bildiğin, senin-benim gibi birer insan bu kişiler. Melek değil, başmelek hiç değil, cin de değil, peri de değil, insanlar, Peygamberimiz’in ölümünden aşağı yukarı 180 yıl sonra doğan insanlar. Miladi takvimden gideceğim Peygamberimiz’in ölüm tarihi 632. En erken doğan Buhârî’nin doğum tarihi 810. Müslim’in doğum tarihi 821. Nesâî’ninki 829. Tirmizî’ninki 824. Ebû Dâvûd’unki 817. İbn Mâce’ninki 824. En erken doğan Buhârî, ergenlikten çıkar çıkmaz hadisleri toplayıp bitirdi desek, Peygamberimiz ile arasında 200 yıl fark hadislerinin kaydını onaylıyor muydu?Bu kişilerin hadisleri nasıl toparladığını, sahih/zayıf güvenilir/güvenilmez ayrımlarını nasıl yaptığını anlatmadan önce, Peygamberimiz’in itibar edilmesi gereken tek hadis-i şerifini alıntılamak istiyorum“Benden Kur’an dışında hiçbir şey yazmayın. Kim benden Kur’an dışında bir şey yazmışsa imha etsin.” Müslim, Sahihi Müslim, Kitab-ı Zühd, Hanbel, Müsned, 3/12, 21, 33Bu arada bu hadis, Kütüb-i Sitte’de yer alan bir hadis. Hani o büyük itibar kaynağı olan, Kur’an’la çelişse bile vazgeçilemeyen kendi sözlerinin, hareketlerinin ayrı bir kaynak olarak toparlanmasını istemeyişini anlamak için Kütüb-i Sitte’ye de ihtiyacımız yok, mantık yürütmemiz yeterli Eğer bunu isteseydi, 500’ü aşkın cuma hutbesi başta olmak üzere bütün söz ve davranışlarını çevresindeki onca sahabi kaydetmez miydi? Peygamberimiz’in bugün elimize ulaşan cuma hutbelerinin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor; sahabe aptal mıydı da bu önemli konuşmaları not etmedi sizce?Peygamberimiz, resminin çizilmesini istemediği gibi sözlerinin de kaydedilmesini istemiyordu. Ve bu tavır, Peygamberimiz’in ölümünden sonraki “Dört Halife” döneminde de aynen devam etti. Dört halife de hadislerin toparlanmasını başarıyla engelledi. Sonrasında, halifeliği Hz. Ali’nin oğlu Hasan’dan devralan, halktan topladığı vergilerle kendisine saray falan yaptıran kâfir Muaviye döneminde hadis uydurucuları iyice coştu. Örneğin Buhârî’nin kitabına yaklaşık 450 sahih ! hadisle kaynaklık eden Ebu Hureyre, Hz. Ali ve Hz. Aişe’nin onun yalancılığını afişe etmesi ve hatta uydurduğu hadisler yüzünden Hz. Ömer tarafından epey dayak yemesine rağmen, Muaviye döneminde el üstünde tutulmuş, kendisine köşk yaptırılmıştır. Köşk hadislerin onaylanma süreçleriGelelim hadislerin toparlanmasına Altı kitapta, 2 milyon civarı hadis içerisinden, tekrarlarıyla beraber toplam 35 bin civarında hadis toparlanmış. Sadece Buhârî’de 10 bine yakın hadis var. Buhârî’nin 600 bin hadis içerisinden eleme yapa yapa 9 bin civarına indiğini biliyoruz ki durum böyleyse ve atıyorum bu hadis eleme/doğrulama süreci 50 yıl sürdüyse gerçi Buhârî 59 yaşında ölmüş ama biz yine bol keseden atalım, yemek yemeden, tuvalete gitmeden, başka hiçbir işle uğraşmadan 50 yıl boyunca hadislerle ilgilense dahi hadis başına ortalama 45 dakika ayırması gerekiyormuş. Hızlı adammış doğrulamanın en güvenilir yolu da nakil zinciriyle Peygamberimiz’e ulaşmak, yani Peygamberimiz’in ölümü üzerinden geçen 200 yılın ardından aradaki zinciri tamamlamaktı. Mesela Buhârî şöyle bir araştırma yapıyor– Bu hadisi kim söylemiş abi?– Abdullah İbni Zübeyir.– Ona kim söylemiş?– Sufyan.– Ona kim aktarmış?– Yahya İbni Said el Ensari.– Ona kim çıtlatmış?– İbni İbrahim et Taimi.– Ona kim istihbarat vermiş?– İbni Vakkas.– Ona kim referans olmuş?– Ömer İbni Hattab. Hadislerin yazımını yasaklayanlardan, ikinci halife Hz. Ömer yani.– Peki ona kim demiş?– Ona da Peygamberimiz söylemiş işte.– Hah, tamam, etmeyen olursa diye söyleyeyim Nakil zincirindeki herkes, belki ilk halka hariç, ölü. Ama nakil zinciri bir şekilde bir sahabiye, oradan da Peygamberimiz’e ulaştığında o hadis sahih güvenilir olarak kabul ediliyor. Yani ölüler birbirini doğruluyor, bizim Buhârî de bunları güvenilir hadis olarak kaydediyor.Yeri gelmişken, Muaviye gibi manyakların da, Ebu Hureyre gibi tescilli yalancıların da sahabi sayıldığını ayrıca not düşelim mi?Yazmaktan yoruldum, uzatmayayım, bir örnekle konuyu kapatayımKertenkeleyi tek vuruşta öldürmenin 100 sevap sayıldığı hadis kitaplarını okuyoruz arkadaşlar kaynak.“2 lira verip büyük seçim yaparsak 250 sevap, Maximum Card’dan çekersek %10 fazla sevap da kazanıyor muyuz?” diye geyik yapsam, Peygamberimiz’in sözüyle dalga geçiyorum diye bana saldırırlar. Halbuki Peygamberimiz’le açıkça dalga geçenler, bu kitapları yazanlardır arkadaşlar. Kertenkele öldürünce 100 sevap kazanmak nedir abi? O zaman kertenkele çiftliği açalım, 10 yılda 100 bin kertenkele yetiştirip hepsini öldürelim, 10 milyon sevap-puanla cenneti garantileyelim. Gerçi ona da gerek yok Belli özel günlerde namaz kılındığında cenneti garantileyebileceğimiz hadisler de mevcut.SonuçSonuç olarak, maalesef, sünnete inananlar inanmaktan vazgeçmeyecek. Peygamberimiz’in ölümünden en az 200 yıl sonra çıkmış hadis kitaplarından Peygamberimiz’in yaşamını öğrenenler, Kur’an’ın mesajını, Allah’ın kelamını reddedecekler ve Allah’ın sözüne değil, birtakım hadis yazarlarının aktardığı sözlere yazının altına kimisi hakaret içeren, kimisi küçümseme içeren yorumlar gelecek ve o yorumları yazanlar, bir ihtimalle yorumu yazdıktan sonra kertenkele avına insanların çoğu tarafından “Kur’an-ı Kerim’in yanındaki ikinci kaynak” olarak inanılmaya devam Kerim’de şunlar boşuna söylenmemişİnsanların çoğu kâfirdir. Nahl, 83İnsanların çoğu yoldan çıkmıştır. Mâide, 49İnsanların çoğu müşriktir. Rûm, 42İnsanların çoğu Allah’ın ayetlerinden habersizdir. Yûnus, 92İnsanların çoğu Allah’a şükretmez. Bakara, 243İnsanların çoğu zandan başkasına uymaz. Yûnus, 36İnsanların çoğu nankördür. Furkân, 50İnsanların çoğu gerçeklerden hoşlanmaz. Zuhruf, 78İnsanların çoğu Kur’andan yüz çevirdi. Fussilet, 4İnsanların çoğu düşünmez. Mâide, 103
İnternete düşen ses kaydındaki iddiaya göre Bakara Sûresi’ni alaya almakla suçlanan Egemen Bağış’ı ilahiyatçılardan da tepki geldi “Allah’la, ayetleriyle ve peygamberleriyle alay etmek, küfürdür. İslam alimleri Cenab-ı Allah’ı küçümsetecek söz söylemek, ima etmek, ayetleri alaya almak insanı dinden çıkarır demişlerdir.” İran kökenli işadamı Reza Zarrab’dan rüşvet almakla suçlandığı için AB bakanlığı görevinden istifa eden AKP'li Egemen Bağış’a ait olduğu ileri sürülen ses kaydında Bakara Sûresi’yle dalga geçilmesi Türkiye’nin gündemine oturdu. Twitter’da Başçalan adlı hesaptan yayınlanan ses kaydındaki konuşmaların Bağış ile gazeteci Metehan Demir’e ait olduğu ileri sürülüyor. Kayıtlara göre eski Bakan’ın Twitter hesabından Bakara Sûresi 152. ayeti paylaştığını gören Demir, kendisini telefonla arayıp “Güne nurla başladım, duayla başladım.” diyor. Ardından anlaşılmaz bazı ifadelerle ayet taklidi yapıyor. Bağış ise, “Oğlum ben her cuma bir tane ayet sallıyorum.” diyor. Demir’in “Ya bilmez olur muyum, senin elinde bir kitapçık var, oradan çakıyorsun biliyorum ya.” sözleri üzerine de şu karşılığı veriyor “Kitapçık yok lan. Google’a gir, Kur’an’da atıyorum kardeşlik, Kur’an’da nankörlük, Kur’an’da bilmem ne diye search yap, hepsi çıkıyor. Oradan beğen bir tane salla gitsin.” Karşılıklı gülüşmelerin ardından Demir, Bu Bakara iyi ya’ sözleri üzerine Bağış da gülerek, “makara makara” şeklinde yakışıksız ifadeler kullanıyor. Zaman'dan Satı Kılıçer'in haberine göre ilahiyatçılar, söz konusu konuşmada Kur’an ayetleriyle alay edildiğini, bunun açık bir küfür olduğunu belirtiyor. Dinin, Allah’ın en büyük emaneti olduğunu söyleyen Prof. Dr. Davut Aydüz, “İnkârın verdiği sahte gurur ve şaşkınlık içinde dini, peygamberi, Kur’ân’ı alaya almak küfürdür. İnanan bir kişinin de aynı yola girmesi, dinden çıkmasına neden olur.” dedi. Tefsir kitaplarından da örnekler aktaran Aydüz, Celal Yıldırım’ın tefsirinde geçen cümleleri hatırlattı “Şüphesiz ki, kutsal şeyleri alay konusu edinmek, koyu cehaletten kaynaklanır. Günümüzde okumuş kişilerden din ile istihza edenler oluyor, onlara da câhil diyebilir miyiz? Diyebiliriz, çünkü İslâm’ın kastettiği cehalet, Allah’ı tanımamak, gerçeğe sırt çevirmek, hakkı kabullenmemektir. Zaten en kötü ve tehlikeli olanı da budur.” Prof. Aydüz, Vehbe Zuhayli’nin, Tefsirü’l Münir adlı eserinde de “Allah’la, ayetleriyle ve peygamberleriyle alay etmek, küfürdür.” ifadelerinin olduğunu kaydetti. Prof. Dr. İsmail Köksal da, “Kur’an ayetleri ile dalga geçmek küfürdür. Bunda İslam alimleri birleşmiştir. Ayetlerdeki İslami hakikatlerle ilgili bir dalga, küçümsetici söz bunların hepsi küfürdür.” yorumunu yaptı. Bu tarz alaysı sözlerin kişiyi dinden çıkaracağını belirten Köksal, şunları kaydetti “Kur’an’a, Kur’an ayetlerine sövmek, alay etmek, küçümsemek küfürdür. Ayrıca bunları yapmak kâfir sıfatıdır. Çünkü Peygamber Efendimiz’in sas döneminde müşrikler böyle yapıyordu. Kur’an ayetlerini oyun, eğlence yapıyorlardı. O sebeple, küfür olduğu gibi aynı zamanda bu durum bir müşrik sıfatıdır. Sonra bu gibi şeyleri, bu şekilde kendilerine yontacak şekilde, tıraş etmek de yine aynı zamanda münafıklık sıfatıdır. Münafıklar Kur’an ayetleri ile ilgili hükümleri hafife alıyorlardı. Bu ifadelere İslam âlimlerinin getirdiği örnekler arasından şunu verebiliriz. Cenab-ı Allah yaratıcıdır. Mabuddur. Özeldir. İslam alimleri Cenab-ı Allah’ı küçümsetecek söz söylemek, ima etmek, ayetleri alaya almak insanı dinden çıkarır demişlerdir.” Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Alo Fetva’ hattı da sorular üzerine şu açıklamayı yaptı Kur’an ayetleri ile dalga geçmenin hükmü kişinin imani zayıflığının göstergesidir. İnsan, iman ettiği şey ile dalga geçmez. Kur’an-ı Kerim bizim kutsal kitabımızdır, dolayısı ile imani yönden sıkıntı doğurur. Kur’an ayetleri Allah’ın kelamı, Allah’ın sözü demek. Bu davranış Allah’ın sözü ile dalga geçmek anlamına gelir. Bu kişinin ne yapmaya çalıştığını öğrenmek lazım ama nihai anlamda Allah’ın kelamı ile alay etmek anlamına gelir. Bu da küfürdür.”
Allah ile Aldatmanın Önde Gideni R. İhsan Eliaçık Rahmetli babam hep “Bel’amların şerrinden muhafaza eyle Ya Rabbi…” diye dua ederdi. “Bel’am kim ki?” diye sorduğumda “Allah ile aldatanın önde gideni” derdi… Böylesi duaları dinleyerek büyümüş olmamdan olacak “saray ulemasından” oldum olası hiç hazzetmem. Gel gör ki Allah ile aldatanların şahı olan “Bel’am” konusunu ne cami vaazlarından, ne de ilahiyat kürsülerinden pek duyamazsınız. Kur’an’da esaslı bir şekilde ele alınan bu karakter neredeyse unutulmuş, unutturulmuştur. Ama bunun böyle olması konuyu bizim de unutacağımız veya unutturmaya çalışacağımız anlamına gelmez, değil mi? “Bel’am” muhalif Müslüman bilinçte “saray ahundu mollası”, “zalimlerin alimi”, “sultana yaltaklanan din adamı” karakterine tekabül ediyor. “Ahund” Farsça’da medresede ders veren ve mollaların başı olan büyük alim demek… İran’da devrim yıllarında Şah yanlısı mollaları ifade için “saray ahundları” diye Humeyni çok kullanırdı. Saray, egemenlik ve iktidar böyle bir şey… Kısa sürede etraflarında “ahundlar” türer. Saraylar, egemenler ve iktidarlar ahundsuz yapamaz. Meşruiyetlerini dinden almak için “yalaka din adamlarına” ihtiyaçları vardır. Onlar “Allah ile aldatarak” halkı egemene itaate çağırırlar “ulu’l-emr” ayetleri okuyarak… Eski çağlardan beri, özellikle de Emevilerde, Abbasilerde, Osmanlılarda ve de Cumhuriyet döneminde bunlardan hiç eksik olmamıştır. Maşallah sultan sofralarında ikbal-ü izzet gördümü mantar gibi biterler… *** Oysa bir anlamda “kamu” gibi genel halk ve umumi insanlık adına –ki Allah, Kitap, Peygamber gelmiş geçmiş en büyük insanlık davasıdır- adına konuşan din aliminin aydının/entelektüelin egemenler, iktidarlar ve otoriteler karşısında muhalif durması gerekir. Günümüzde bunun ifadesi olmaya en yatkın olanlar yazarlar, şairler, sanatçılar ve din alimleridir. “Egemene” yönelik eleştiriler bir ülkede bunlardan gelmiyorsa, bunlar da egemenin borazanı haline gelmişse o ülkede “ma’şeri vicdan” ölmüş demektir. Bir millet dibe vurduğunda içinden cesur yazarlar, haykıran şairler, yaratıcı sanatçılar ve muhalif alimler çıkaramıyorsa, o milletin tarihten çekilme sürecine girdiğine yani canının çıktığına hükmedebilirsiniz. Çünkü yazar düşündürür, şair heyecanlandırır, sanatçı yaratır, alim de ışık tutar, yol gösterir. Siyasetçiler ve askerler de böylesi düşüncelerin, heyecanların, yaratımların peşine düşer. Böylece millet statükolarını aşar, kalıplarını kırar ve özgürlüklere yelken açar. Geçmişe bakın, hep böyle olmuştur. Bu nedenledir ki bir ülkede aydın, entelektüel, alim vs. diye “en egemen” kim veya neyse onu eleştirebilene denir. Egemene sokularak meşruiyet arayan olsa olsa dalkavuk olur. Bu nedenle benim görüşüm odur ki başımızda Hz. Ebubekir bile olsa alim muhalif duruşunu korumalıdır. Çünkü başında kim olursa olsun iktidar ve egemenlik doğası gereği daima eleştiriye muhtaçtır. *** Müslüman bilinçte “Bel’am” olarak yerleşen din adamı karakterinin, sultan, iktidar, güç, servet ve özellikle de siyasal iktidar ile irtibatlandırılması boşuna değil. Çünkü bu çağrışımların “Kitap’ta” yeri var; “Onlara anlat… Hani bir adam vardı Ayetlerimizi çok iyi bildiği halde onları bir kenara atmıştı. Şeytana uymuş ve sonunda iyice azmıştı. Lâyık görseydik onu bildiği ayetler sayesinde yükseltirdik. Fakat gözünü güç ve iktidar hırsı bürümüş, heva ve hevesine fena kapılmıştı. Bu gibilerin durumu tıpkı köpeğe benzer; üstüne varsan da dilini sarkıtıp hırlar, kendi haline bıraksan da. İşte ayetlerimize yalan diyenlerin durumu böyledir. Anlat bu olayı; belki tefekkür ederler.” Araf; 7/175-176 Görüldüğü gibi ayette isim, yer ve zaman verilmeyip “karakter” tipleme üzerinde duruluyor. Demek ki bu karakter; 1- Ayetleri çok iyi bildiği halde ilmiyle amel etmeyen 2- Şeytana uyarak azan 3- Güç ve iktidar dünya hırsı gözünü kör etmiş 4- Heva ve hevesine kapılmış 5- Köpek tıynetli her “din alimi”dir… Ayetleri çok iyi bilmesi dini metinlere ve ilahiyata vakıf olduğunu, ilmiyle amel etmemesi bunları “fazilete ve erdeme” değil; servet, makam, mevki ve şöhrete dönüştürmeyi çok iyi becerdiğini, Şeytana uyarak azması sahip olduklarıyla haddi aşıp küstahlaştığını, dünya hırsının gözünü kör etmesi hırsının aklının önüne geçtiğini, heva ve hevesine kapılması arzu ve isteklerine gem vuramadığını, köpek tıynetli olması da bağlandığı egemenin kapısından halka havlayıp durduğunu gösterir… Ayette geçen “ahlede ile’l-ard” tabirinin bir manası da “bir beldede/ülkede arz sonsuz bir güç ve iktidara huld erişme arzusu” demektir. Çünkü Kur’an Araf suresinde geçen “Rabbiniz size bu ağacı neden yasakladı sanıyorsunuz? Çünkü ondan yerseniz iki melek melekeyn olursunuz veya ölümsüzleşirsiniz hâlidîn” 7/20 şeklindeki şeytan fısıltısının ne olduğunu Taha suresinde şöyle tefsir eder “Ey Âdem, sana sonsuzluk ağacını şecereti’l-huld ve yıkılmayacak bir hükümranlığın mulki la yeblâ yolunu göstereyim mi?” 20/120… İşte genelde insanların, özelde ise “Bel’am”ın ayağını kaydıran budur; huld hırsı ve mülk arzusu… Yani güç, servet, iktidar ve egemen olma hırsı dediğimiz şey… Bu, devlet katmanlarında, döner koltuklarda, makam odalarında, halkın selamlandığı kürsülerde boyuna yeşeren ve tatdıkça artan iktidar şehvetidir. İktidar ile şehvet arasında bu nedenle doğrudan bağlantı vardır. İktidarda emir verirken, şehvette orgazm olurken kendinizden geçersiniz yani huld ve mülk yıkılmayacak bir hükümranlık duygusundan bir nebze, bir an yaşarsınız. Bu nedenle huld ve mülke ulaşmak için “Bel’am”ın hırsı aklını geçmiştir. Dini bilgisi artık “Allah ile aldatmak” dışında hiçbir işe yaramamaktadır. “Allah” demekte fakat sonsuz bir iktidar, servet ve egemenlik huld ve mülk istemektedir. Hal böyle olunca Allah ile aldatanın önde gideni, tabiî ki Bel’am’ın ta kendisi oluyor! *** “Bel’am” ismi Tevrat’da geçen bir din alimine dayanıyor. Hz. Musa’yı satarak düşman kralının sarayına yanaşır. Orada ağırlanır, bol bahşişlere boğulur ve Hz. Musa aleyhine Tanrı’ya dualar ederek insanları Allah ile aldatır. Sayılar; 22-24 Hz. Ali, İbn Ömer, İbn Abbas, Mücâhid, İkrime ve müfessirlerin büyük çoğunluğu, yukarıdaki ayette geçen adamın, Beni İsrail ulemasından işte bu Bel’am bin Baura olduğu görüşündedirler. Başka bir görüşe göre de ayette anlatılan adam, din bilgini Mekkeli Rahip Ebu Amir’dir. Mücâhid, Abdullah bin Amr, Kelbî ise Ümeyye bin Ebi’s-Salt’tır der. Said bin Müseyyeb ise Ebû Âmir olduğu görüşündedir. İsimlere takılmayın, çünkü bunların hepsinin ortak özelliği “devrin egemenine yanaşan” işbirlikçi ve yalaka din alimi tiplemesidir. Örneğin, Bel’am bin Baura Moav kralının sarayında ağırlandığı gibi, Mekkeli Rahip Abu Amir de Bizans saraylarında ağırlanmıştır. Çünkü o da “sonsuzluk ağacını” ve “yıkılmayacak hükümranlığı” orada görüyordu. Şeytan onun da ayağını böyle kaydırmış ve hırsı aklını geçerek “egemene yanaşma” yolunu seçtirmişti. Mekkeli Rahip Ebu Amir, Suriye’ye gidip “arslanlı yollardan” geçerek Bizans “derin devleti” ile anlaştı. Bizans ordularını Medine’yi işgale davet etti. Böylece “Muhammed belasından” ebediyen kurtulmuş olacak ve Medine’yi Bizans adına yönetecekti. Adamlarına haber salarak Medine’de peygamber mescidinin karşısına kendi “tapınağını” diktirdi. Bizans ordusu ile geldiğinde orada karşılanacaktı. Peygamberimiz bunun üzerine ünlü Tebük seferini başlattı. 30 bin kişi ile Suriye’de Ebu Amir’in ağırlandığı Bizans saraylarına doğru yürüyüşe geçti. Tebük’e gelindiğinde Bizans’ın işgal planından vazgeçtiği duyuldu. Peygamberimiz Medine’ye döner dönmez ilk iş olarak Ebu Amir’in tapınağını yıktırdı. İnsanlara zarar vermek için açılan bu yere “Mescid-i Dırar” Tevbe; 9/107 denerek Müslüman bilincin dimağına kazındı. O gün bugündür bu tür yerler bu isimle ve genellikle de “Bel’am” ile birlikte anılır. Böylece Hz. İsa nasıl “tapınağı basan peygamber” Matta; 21/12-13 adıyla tarihe geçti ise, Hz. Peygamber de “tapınak yıkan peygamber” Buhari Tecrîd-i Sarih, 10, 422 olarak tarihe geçti. Çünkü Hz. İsa zamanındaki Roma adına, Hz. Peygamber zamanındaki de Bizans adına çalışıyordu. Demek ki üzerinde düşünmemiz istenen karakter, isim, yer ve zaman verilmediğinden de anlaşılabileceği gibi, her çağda, her devirde karşılaşabileceğimiz bir tip… Çıkarı için Allah’ın ayetleri ile insanları aldatan bir tip… Allah’ın ayetlerini bir bilinç değil; bilgi kaynağı olarak gören, ayetlerden coşku ve heyecan çûş-u hurûş değil; kuru kuruya bilgi malûmat furûş çıkaran bir tip… Bu tipler, ayetleri iman ettikleri için değil; meslek icabı okurlar. Allah’ın kitabını hayat değil; tapınak kitabı olarak algılarlar. Bir çoğu saray ulemasıdır. Kralların, sultanların sofrasından kalkmazlar. Onlara dalkavukluk ederek din hizmeti sunarlar. Esas işleri egemen otoriteye dinî gerekçe bulmaktır. Bunun karşılığını da fazlasıyla alırlar. Allah’ın ayetlerini iyi bilirler ancak bilincinden yoksundurlar. Bilgiyi insanı yetiştirip geliştiren bir fazilet erdem değil; güç vesilesi olarak görürler. İlâhî bilgiyi de bu güce ulaşmak için isterler. Asıl dertleri “Tanrı ile olmak” değil “Tanrı gibi olmak”tır. Allah’a değil; güce taparlar. Allah’a da gücü için taparlar. Güç kimdeyse onun köpeği olurlar. Üzerine varsan da varmasan da dilini sarkıtıp havlamaktan başka bir şey yapmazlar. Çünkü köpek tabiatlıdırlar. Egemene hizmeti ve güçlüye sadakati köpekliklerinin şerefi olarak görüler. İlginçtir, Kur’an söyleminin en sertleştiği yerlerin bu karakterin anlatıldığı yerler olduğunu görüyoruz. Biliyorsunuz Kur’an’da “havlayan köpek” ve “hayvandan daha aşağı” diye benzetme yapılan yerler var. Bu yerler işte bu gözünü dünya hırsı bürümüş “yalaka din adamı” karakterinin anlatıldığı yerdir A’raf; 7/176,179. Dolayısıyla bu yazıda “köpek”, “hayvan” filan diyerek sert ifadeler kullanmamız normal karşılamalı çünkü “Kitap”ta geçiyor! *** Peki, her Allah, Kitap, Peygamber diyenin Allah ile aldatan olup olmadığını nasıl anlayacağız? Bunun bir ölçüsü olmalı değil mi? Kur’an’ın uyarısı… Bunlar din namına halkın parasını tıka basa yerler, altını ve gümüşü yığarlar ve insanları Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Gerçek ile sahteyi birbirine karıştırırlar. Yapmadıkları şeyi emrederler. Az bir paha karşılığı ayetleri satarlar Tövbe; 9/34, Bakara; 2/41-44. Hz. İsa’nın İncil’de geçen uyarısı… Bunların dediğini tutun, ama gittiği yoldan gitmeyin. Çünkü ağızlarından güzel sözler çıkar ama onlara ilk uymayan kendileridir. İnsanları dinlerine döndürmek için kıtalar dolaşırlar ama dinlerine döneni de iki kez kafir yaparlar. Tabağın kenarını iyice temizlerler ama tabağın içindekini başkasıyla bölüşmeyi hiç düşünmezler. Tapınaklarda en seçkin yerlere kurulmaya, meydanlarda selamlanmaya bayılırlar. İnsanlara taşınmaz yükler yüklerler, kendileri ise bu yükleri kaldırmak için parmaklarını bile kıpırdatmazlar. Hem peygamberlerini öldürürler, hem de anıtlarını dikip üzerinden geçinirler. Muhatabının ağzından çıkacak bir sözle onu tekfir edip din dışı ilan ederek tuzağa düşürmek için fırsat kollarlar. Allah’ın evini “pazar yerine” ve “haydut inine” çevirirler. Markos; 11-15-17, Luka; 11-37-83 Demek ki yaşantısına, hayat içindeki duruşuna bakacağız… Mekke’de muhalefette nasılsa, Medine’de de iktidarda öyle yaşayıp yaşamadığına bakacağız… Servet sığma tekâsür grafiğini izleyeceğiz… Allah, Kitap, Peygamber diye diye ne oluyor? “Geride birkaç kap ve bir kitap” mı bırakıyor, yoksa Karun serveti mi? Ona bakacağız. En başta “din” olmak üzere bütün “kamu” davası güdenlere böyle bakacağız. Çeketi ile gelip çeketi ile mi gidiyor? Budur ölçümüz… *** Ali Şeriati’nin, o unutulmaz üçlemesi ile; tarih boyunca siyasi ve askeri gücün sembolü Firavun, sermaye gücünün sembolü Karun, bunlara köpeklik ederek Allah ile aldatan din aliminin sembolü Bel’am, Müslüman bilincin hafızasından hiç çıkmadı ve çıkmayacak! Demek Allah ile aldatma asıl Bel’amlık yaparak oluyormuş. Demek rahmetli babam o dualarında “Allah ile aldatanın önde gidenini” tanıtıyor ve yarınlarıma mesaj veriyormuş Tanı bunları, tanı da büyü…
Şeytanın en sevdiği insan karakterleri *İman etmeyenler, imandan küfre dönenler. *Allah’ın sınırlarına riayet etmeyenler. *Allah’a iftira atanlar… *Allah’tan ümit kesenler. *Allah’ın ayetleri ile dalga geçenler, ayetleri değiştirmeye-saklamaya-yorumunu değiştirmeye çalışanlar. *Allah’a, kitaba, peygambere ve kutsala itaat etmeyip, hakaret edenler. *İmanı, takvayı Allah katında değil de, yeryüzünde insanlar arasında üstünlük ölçüsü yapmaya çalışanlar. *Fıtrata, yaratılış gayesine, İslam’a ters yaşam sürenler. *Paraya, kişilere, şehvete, makam ve mevkiye, dünya malına tapanlar. *Kişileri aracı, şefaatçi, eş, ortak kılıp, Allah’a yaklaştırıcı kabul edenler. *Kişileri Allah ile kendi arasına katan, varlıklı bu kişileri rab edinenler. *Dini yozlaştırmaya çalışan dinci yobazlar. *Küfre ve inkara batmış kafirler. *Tevhide düşman, şirk dini mensubu müşrikler. *Kibir, riya, ikiyüzlülük, samimiyetsizlik, sahte takva gibi kalbi hastalıklara kapılmış münafıklar. *İblisten, iblisin ahdinden habersiz yaşayan gafiller. *Anne-baba ve akrabaya saygı ve özen göstermeyenler. *Yeryüzünde azgınlığın, haddi aşmanın, fütursuzca yaşamın egemen olmasını dileyenler. *Haram-helal ayırımı yapmadan yiyenler. *Yeryüzünde bozgunculuk çıkartanlar. *Eşitlik, hakkaniyet ve adalete değer vermeyenler. *İnsanları aşağılayan, büyüklenip, kendi dışındaki insanları cehennemlik sayanlar. *Başkasına yapılan bir kötülük veya haksızlığa gülüp geçen, ama kendisine yapıldığında isyan eden, egoist, bencil, şımarık, azgın, şaşkın, benmerkezci, huysuz insanlar. *Faiz ve her türlü haksız-aşırı kazancı kendine helal görenler, haksız spekülasyonlarca gecede milyon dolarlar kazananlar. *Kocası için değil de başka erkekler için süslenen kadınlar. *Gereksiz estetik ameliyatlar ile Allah’ın yarattığı bedeni yok yere değiştirenler. *Mahremine, namusuna sahip çıkmayanlar. *Komşusuna eziyet eden, ortağını aldatan, yol arkadaşına zulmeden, borç alışverişini inkâr eden ve dinin ahlakını önemsemeyen. *Yalan haberi veya dedikoduyu yayanlar. *Kendini en iyi, en ihlaslı, en onurlu, en şerefli sayıp diğer insanları alçak, düşkün, rezil ve aşağılanmış gören ve böylece herkesi lekelemeye çalışanlar. *Sözünden, vaadinden dönenler, ahde vefa göstermeyenler. *İnsanları aldatanlar. *Cinayet işleyenler, Allah’ın verdiği cana gereksiz kıyanlar, terörü cihad sananlar. *Çabuk öfkelenen, gereksiz şiddet uygulayanlar. *Dini hobi görenler, ahlakı yeter sayanlar. *İnsanları arkadan çekiştirenler. Koğuculuk yapanlar. *Cimri olanlar. Misafirden rahatsız olanlar *Şarap, uyuşturucu, kumar, büyü, sihir illetine saplanmış olanlar. *Yetim-öksüz malı, kul ve kamu hakkı yiyenler. *Yalan yere şahitlik ve yemin edenler. *Zina ve fuhuş yapanlar. *Zulmedenler. *Çevreye, komşulara, tabiata zarar ve rahatsızlık veren saygısızlar. *İhanet eden, halkı aldatan, ölçü ve tartıda hile yapan tüccarlar, iş adamları. *Vergi kaçıran gafiller. *İnfak etmeyen, zekat ve sadaka vermeyen cahiller. *Kibirli, büyüklenen, aşağılayan, aşırı gururlanan mal ve evlatlarını kendisi kazandı sanan hainler. *Mal, para, bilgi, soru, icat, proje vb. hırsızlığı yapanlar. *Devlet ve yetim malını talan edenler. *İnsanların iffet, ırz ve namuslarını kirleten ve bunları ortaya saçıp insanları rezil edenler. *Gıybet, dedikodu yapan, iftira atan, yalan söyleyenler. *Namaz kılmayanlar. Kılsa da hakkını vermeyenler. *Rüşvet alan, rüşvet veren ve aracı olanlar. *Allah’ın gizlediği bir günahı ortaya çıkaranlar. *Gözlerini haramdan sakınmayanlar. *İffetli bir kadın hakkında iftira atanlar. *Mirası haram-helal demeden alabildiğince yiyenler. *Yaşlı ve muhtaç kimselere, hayvanlara zulmedenler. DEVAMINI SİZ YAZIN… Şeytanın en sevdiği insan karakterleri
allah ın ayetleri ile dalga geçenler