Hucurat suresi çaresizlik zamanlarında okunması gereken bir suredir. Kur'an'da yer alan 49. sure olma özelliğini taşımaktadır. Bu sure de diğerlerinde olduğu gibi pek çok fazilete sahiptir. Taha suresinin 12 ayeti 21 defa okur ve salavat okunup dilek tekrarlanır. Kıymetli Müslümanlar Taha suresini her kim 21 defa okursa, kısmeti kapalı bulunan kız evladına kısmet çıkar, hayırlısından salih bir koca nasip olur.Ta-ha suresi Kuran-ı Kerimin 313. sayfasındadır.135 ayettir. Hangi mümin Taha Suresi’ni sürekli olarak İstek dilek ve Hacet Duaları denenmiş zenginlik duası, hacet namazından sonra zenginlik duası okuyanlar, rızık bereket ve zenginlik duası, Vakıa Suresi, Vakıa Suresi sırları ve fazileti, zenginlik getiren mucize dua Mübarek Kadir Gecesinin içinde geçtiği Kadir Suresi fazileti ve sırları nelerdir diye bakıldığında mucizeleri ortaya çıkmaktadır. Bu önemli sureyi merak edenler Kadir Suresi fazileti Hadid Suresi’nin Fazilet ve Sırları. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Hadid, Vakıa ve Rahman surelerini okumaya devam eden kişi, göklerin ve yerin melekütunda, ‘Firdevs Cennetinin sakini’ diye isimlendirilir.”(1) Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Hadid Suresini okuyan kişi, Allah’a İnnaElzelna suresi olarak da anılır. Birçok İslami kaynakta, Kadir suresi duası faziletleri, anlamı, sırları ve meali ile ilgili önemli bilgiler bulunur. Kadir suresi okunuşu bilmek önemlidir. Kadir suresi okunuşu gün içerisinde sık sık yapılmalıdır; çünkü bu surenin fazileti, faydaları ve yararları olduğuna inanılır. tDMUXd. MÜCADELE süresini, bir kimse bir avuç toprak üzerine üç kez okursa ve düşmanı üzerine saçsa bi-iznillah düşmanı münhezim olur. 1. Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem buyurdu ki “Mücadele suresini okuyan kişi, kıyamet gününde Allah’ın fırkasından yazılır.”Ebu Suud Efendi, Ebû Suud Tefsiri İrşâdü Aklis-Selim, 8/215 2. Bu sureyi sabah akşam okuyan kişi, tüm şerlerden korunur. 3. Uykusu gelmeyen kişiye okunursa, rahatlıkla uyur. 4. Uyku Problemleri çeken her kimse, Mücadele suresini okusun, Allahü Teala’nın izniyle çok vakit geçmeden uykuya dalar, 5 . Mücadele Suresi toğrağa okunur ve düşmanların bölgesine doğru serpiştirilirse, Düşman mağlubiyet’e kavuşturulur, 6. Mücadele suresini okuyan herkimse, kıyamet günü Yaradan’ın fırkasından sayılır.. 7. Mücadele Suresini, düşmanını kahretmek isteyen bir kimse bir avuç toprak üzerine üç defa okusa ve düşmanının üzerine, Allah u tealanın izni ile düşmanı perişan Suresi Kuranı kerimin 543. ayettir. Tweet Paylaş 1. Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikayette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah, sizin konuşmanızı işitir. Çünkü Allah, işitendir, bilendir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 2. İçinizde zıhâr yapanların kadınları, onların anaları değildir. Onların anaları ancak kendilerini doğuran kadındır. Şüphesiz onlar çirkin ve yalan bir laf söylüyorlar. Kuşkusuz Allah, affedici, bağışlayıcıdır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 3. Kadınlardan zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin, karılarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 4. Buna imkan bulamayan kimse, temas etmeden önce aralıksız olarak iki ay oruç tutmalıdır. Buna da gücü yetmeyen, altmış fakiri doyurur. Bu hafifletme, Allah’a ve Resulüne inanmanızdan dolayıdır. Bunlar Allah’ın hükümleridir. Kâfirler için acı bir azap vardır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 5. Allah’a ve Resulüne karşı gelenler, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. Biz apaçık âyetler indirmişizdir. Kâfirler için küçük düşürücü bir azap vardır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 6. O gün Allah onların hepsini diriltecek ve yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah onları bir bir saymıştır. Onlar ise unutmuşlardır. Allah her şeye şahiddir Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 7. Göklerde ve yerde olanları, Allah’ın bildiğini görmüyor musunuz? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O’dur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka O’dur. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlak O, onlarla beraberdir. Sonra kıyamet günü onlara yaptıklarını haber verecektir. Doğrusu Allah, her şeyi bilendir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 8. Gizli konuşmaktan menedildikten sonra yine o menedildikleri şeyi yapmaya kalkışarak günah, düşmanlık ve Peygamber’e karşı gelmek hususunda gizlice konuşanları görmedin mi? Onlar sana geldikleri zaman seni, Allah’ın selamlamadığı bir tarzda selamlıyorlar. Kendi içlerinden de bu söylediklerimiz yüzünden Allah’ın bize azap etmesi gerekmez miydi?» derler. Cehennem onlara yeter. Oraya gireceklerdir, ne kötü dönüş yeridir orası! Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 9. Ey iman edenler! Aranızda gizli konuşacağınız zaman günahı düşmanlığı ve Peygamber’e karşı gelmeyi fısıldamayın. İyilik ve takvayı konuşun. Huzuruna toplanacağınız Allah’tan korkun. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 10. Gizli konuşmalar şeytandandır. Bu iman edenleri üzmek içindir. Oysa şeytan, Allah’ın izni olmadıkça, müminlere hiçbir zarar veremez. Müminler Allah’a dayanıp güvensinler. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 11. Ey iman edenler! Size Meclislerde yer açın.» denilince yer açın ki Allah da size genişlik versin. Size Kalkın.» denilince de kalkın ki Allah sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan haberi olandır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 12. Ey iman edenler! Peygamber ile gizli bir şey konuşacağınız zaman bu konuşmanızdan önce bir sadaka veriniz. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şayet bir şey bulamazsanız, artık Allah bağışlayan ve merhamet edendir.. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 13. Gizli özel bir şey konuşmanızdan önce sadaka vermekten korktunuz da mı yerine getirmediniz? Fakat Allah da sizi affetti. Şu halde namazı kılın, zekatı verin, Allah’a ve Resulüne itaat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 14. Allah’ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler, ne de onlardan. Bilerek yalan yere yemin ediyorlar. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 15. Allah onlara çetin bir azab hazırlamıştır. Onlar ne kötü işler yapıyorlar! Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 16. Yeminlerini kalkan yapıp Allah’ın yolundan çevirdiler. Onlar için küçük düşürücü bir azab vardır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 17. Onların ne malları, ne de evlatları, kendilerinden, Allah’dan hiçbir şey savamaz. Onlar ateş halkıdır. Orada ebedî kalacaklardır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 18. Allah onların hepsini tekrar dirilttiği gün, dünyada size yemin ettikleri gibi O’na da yemin edecekler ve kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını, sanacaklardır. İyi bilin ki onlar yalancıdırlar. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 19. Şeytan onları istilâ etmiş, onlara Allah’ı anmayı unutturmuştur. Onlar, şeytanın hizbi partisidir. İyi bilin ki şeytanın partisi kaybedecektir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 20. Allah’a ve Resulüne düşman olanlar var ya, onlar en alçaklar arasındadırlar. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 21. Allah Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz.» diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galipdir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 22. Allah’a ve ahiret gününe inanan bir milletin, babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa Allah’a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsiniz. Onlar o kimselerdir ki Allah kalblerine iman yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah’ın hizbi dininin yardımcılarıdir. İyi bil ki, kurtuluşa ulaşacak olanlar, Allah’ın hizbidir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla… 1. Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah, sizin konuşmanızı işitir. Çünkü Allah işitendir, bilendir. 2. İçinizden zıhâr yapanların kadınları, onların anaları değildir. Onların anaları ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Şüphesiz onlar çirkin bir laf ve yalan söylüyorlar. Kuşkusuz Allah, affedicidir, bağışlayıcıdır. 3. Kadınlardan zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin karılarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. 4. Buna imkân bulamayan kimse, hanımıyla temas etmeden önce ardarda iki ay oruç tutar. Buna da gücü yetmeyen, altmış fakiri doyurur. Bu hafifletme, Allah’a ve Resûlüne inanmanızdan dolayıdır. Bunlar Allah’ın hükümleridir. Kâfirler için acı bir azap vardır. 5. Allah’a ve Resûlüne karşı gelenler, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. Biz apaçık âyetler indirmişizdir. Kâfirler için küçük düşürücü bir azap vardır. 6. O gün Allah onların hepsini diriltecek ve yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah onları bir bir saymıştır. Onlar ise unutmuşlardır. Allah her şeye şahittir. 7. Göklerde ve yerde olanları Allah’ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O’dur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka O’dur. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlaka O, onlarla beraberdir. Sonra kıyamet günü onlara yaptıklarını haber verecektir. Doğrusu Allah, her şeyi bilendir. 8. Gizli konuşmaktan menedildikten sonra yine o yasaklananı yapmaya kalkışarak günah, düşmanlık ve Peygamber’e karşı gelmek hususunda gizlice konuşanları görmedin mi? Onlar sana geldikleri zaman seni, Allah’ın selamlamadığı bir şekilde selamlıyorlar. Kendi içlerinden de Bu söylediklerimiz yüzünden Allah’ın bize azap etmesi gerekmez miydi? derler. Cehennem onlara yeter. Oraya gireceklerdir. Ne kötü dönüş yeridir orası! 9. Ey iman edenler! Aranızda gizli konuşacağınız zaman günahı, düşmanlığı ve Peygamber’e karşı gelmeyi fısıldamayın. İyilik ve takvâyı konuşun. Huzuruna toplanacağınız Allah’tan korkun. 10. Gizli konuşmalar şeytandandır. Bu, iman edenleri üzmek içindir. Oysa şeytan, Allah’ın izni olmadıkça, müminlere hiçbir zarar veremez. Müminler Allah’a dayanıp güvensinler. 11. Ey iman edenler! Size “Meclislerde yer açın” denilince yer açın ki Allah da size genişlik versin. Size “Kalkın” denilince de kalkın ki Allah sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. 12. Ey iman edenler! Peygamber ile gizli bir şey konuşacağınız zaman bu konuşmanızdan önce bir sadaka veriniz. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şayet bir şey bulamazsanız, bilin ki Allah bağışlayandır, esirgeyendir. 13. Gizli bir şey konuşmanızdan önce sadakalar vermekten çekindiniz mi? Bunu yapmadığınıza ve Allah da sizi affettiğine göre artık namazı kılın, zekâtı verin Allah’a ve Resûlüne itaat edin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. 14. Allah’ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler ne de onlardan. Bilerek yalan yere yemin ediyorlar. 15. Allah onlara çetin bir azap hazırlamıştır. Gerçekten onların yaptıkları şey çok kötüdür! 16. Onlar yeminlerini kalkan yapıp Allah’ın yolundan alıkoydular. Bu yüzden onlara küçük düşürücü bir azap vardır. 17. Onların malları da oğulları da Allah’a karşı kendilerine bir fayda vermez. Onlar cehennem ehlidirler. Orada ebedî kalacaklardır. 18. O gün Allah onların hepsini yeniden diriltecek, onlar da dünyada size yemin ettikleri gibi, O’na yemin edeceklerdir. Kendilerinin bir şey hakikat üzerinde olduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar gerçekten yalancıdırlar. 19. Şeytan onları etkisi altına aldı da kendilerine Allah’ı anmayı unutturdu. İşte onlar şeytanın yandaşlarıdır. İyi bilin ki şeytanın yandaşları hep kayıptadırlar. 20. Allah’a ve Peygamberine düşman olanlar, işte onlar en aşağıların arasındadırlar. 21. Allah Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz, diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galiptir. 22. Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa- Allah’a ve Resûlüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah’ın tarafında olanlardır. BU SUREYLE İLGİLİ ÖNEMLİ BİLGİLER Adı Bu surenin adı “Mücadele” veya “Mücadile” olarak bilinir. Bu ad, surenin ilk ayetinde geçen “tucâdiluke” fiilinden alınmıştır. Çünkü surenin girişinde beyan edilen bir olayı, yani bir kadının Hz. Peygamber’den kocasıyla arasındaki “zıhar” meselesine çözüm bulmasını, böylelikle kendisini ve çocuklarını mahvolmaktan kurtarması için sürekli ve ısrarlı taleplerini, Allahu Teâlâ, “Mücadele” olarak nitelemiştir. Dolayısıyla surenin adı da “Mücadele” olmuştur. Ancak bu kelimeyi “Mücadile” şeklinde ism-i fail olarak okumak da mümkündür ki o zaman, söz konusu meselede ısrar eden kadına atıf yapılmış olur. Nüzul Zamanı Bu surenin nüzul zamanı ile ilgili kesin bir rivayet bulunmamaktadır. Ancak sure içinde mevcut bir karineden hareketle, bu surenin 5. hicri yılın Şevval ayında yapılan Ahzab Gazvesi’nden sonra nazil olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Ahzab Suresi’nde, evlatlık edinilen çocukların, gerçek evladın yerini almasının mümkün olmadığı beyan edilirken, kendilerine zihar yapılan kadınların da, hiç bir surette kocalarının anneleri konumuna geçemeyeceği vurgulanmıştır. Mesele, sadece bu kadar kısa bir değini ile geçiştirilmiş ve zıharın, günah veya bir suç olduğu şeklinde bir tanım yapılmayıp, hadise bir hükme de bağlanmamıştır. Fakat bu surede zıhar olayının ayrıntılarına inilerek, bir hükme bağlanması, sözkonusu ayrıntıların Ahzab Suresi’nden sonra nazil olduğunu ortaya koyuyor. Konu Bu surede Müslümanlara kendileri ile ilgili birtakım meselelerde çözüm yolları gösterilmiştir. Surenin girişinden 6. ayete kadar zıhar olayının şer’i hükümleri açıklanmıştır. Aynı zamanda Müslümanlar şiddetle ikaz edilerek kendilerine Müslüman olduktan sonra cahiliyyenin örf ve adetlerine bağlı kalmanın, Allah’ın koyduğu sınırları aşmak ve O’nun kurallarına karşı çıkmak anlamına geleceği anlatılmıştır. Böyle bir davranış ise, yani insanın kendi keyfince kurallar vazetmesi kesin surette iman ile çelişir, sonuçta insanı dünyada hüsrana götürür ve ahirette de insan bu yüzden hesaba çekilir. 7. ve 10. ayetlerde münafıklar, kendi aralarında yaptıkları dedikodular ve gizli gizli fısıldaşmalarından ötürü ikaz edilmişlerdir. Çünkü onlar bu şekilde bozgunculuk çıkarmak için gizli planlar kuruyorlar ve kalplerindeki kin ve buğz nedeniyle, tıpkı Yahudiler gibi Hz. Peygamber’e selam veriyorlardı. Fakat söyledikleri sözler bedduadan başka bir şey değildi. Ayrıca bu ayetlerde Müslümanlara, onların yaptıkları gizli planların kendilerine hiç bir zarar veremeyeceği, Allah’a tevekkül edip, O’nun yolunda sabırla yürümeleri gerektiği anlatılarak, teselli verilmiştir. Ayrıca ihlaslı müminlerin kendi aralarında günah, zulüm ve Hz. Peygamber’e karşı çıkmak hakkında konuşmayacakları ve onların sadece iyilik ile takva üzere bir araya gelecekleri vurgulanarak ahlâkî dersler vazedilmiştir. 11. ve 13. ayetlerde ise, Müslümanlara birtakım sosyal kurallar tebliğ edilmiştir. Çünkü kendilerinde o dönemde bazı sosyal zaaflar bulunmaktaydı. Nitekim günümüz Müslümanlarında da aynı zaaflar hâlâ vardır. Sözgelimi, bir meclise dışarıdan biri geldiğinde, orada oturanlar yeni gelen kardeşlerine yer vermek için, kendilerini toplamak gibi bir zahmete katlanmazlar. Tabii ki bu durumda yeni gelen şahıs ayakta kalır ve zorunlu olarak kapının önünde oturur veya geri döner ya da oturanların üzerlerinden atlayarak kendisine yer bulmak için içeri dalar. Bu tür durumlar Hz. Peygamber’in meclisinde de vuku bulduğu için bu surede Müslümanlara bencil ve katı davranmayıp, başkalarına karşı daha hoşgörülü olmaları ve böyle durumlarda yeni gelen kimselere yer vererek, cömertliklerini sergilemeleri emredilmiştir. Ayrıca insanlarda bir başka zaaf daha vardır ki o da, bir kimseyi ziyaret ettiklerinde özellikle önemli bir kimseyi o şahsın yanında oldukça fazla kalmaları ve uzun bir süre oturmakla ziyaretine gittikleri şahsa ne kadar eziyet verdiklerini ve ayrıca önemli işlerden o şahsı alıkoyduklarını düşünmemeleridir. Şayet ev sahibi kendilerine gitmelerini söyleyecek olsa, hemen gücenirler. Kendilerini bırakıp, oradan ayrılsa, onu ahlâksızca davranmakla suçlarlar. Keza ima yoluyla, başka işleri olduğunu söylemeye çalışsa, bu sefer hiç dikkate almazlar. İşte Hz. Peygamber de bu tür problemlerle karşı karşıyaydı. Öyle ki bazı kimseler, sırf Rasulullah’ın sohbetinin lezzetinden dolayı, kendisini önemli bir takım işlerden alıkoyduklarını hiç düşünmüyorlardı. Bu nedenlerden ötürü, surede Müslümanlara, kendilerine sohbetin sona erdiği bildirilince, hemen dağılmaları söylenmiştir. Yine bir başka zaaf da, gerekli gereksiz herkesin Hz. Peygamber ile özel görüşme konusundaki ısrarlı talepleriydi. Nitekim bu kimseler Hz. Peygamber’le meclis içinde fısıltılı konuşuyorlardı ki bu da hem Hz. Peygamber’i hem de bu meclisde bulunanları rahatsız ediyordu. Bu sebep dolayısıyla, Allah Teâlâ, Hz. Peygamber ile bu şekilde görüşmek isteyenlerin, görüşme öncesinde sadaka vermeleri şartını koydu. Böylelikle, bu davranışın kötü bir adet olup, terk edilmesi gerektiği hususunda Müslümanların uyarılması amaçlanmıştı. Gerçekten de, Müslümanlar bu kötü adeti terk ettikleri için, bu şart bir süre sonra yürürlükten kaldırılmıştır. 14. Ayetten surenin sonuna kadar, içinde ihlaslı müminlerin, münafıkların ve mütereddid kimselerin bulunduğu İslâm toplumuna, açıkça ihlasın ölçüsünün ne olduğu bildirilmiştir. Çünkü bir kısım Müslümanlar, kafirlerle dostluklarını sürdürüyorlar, İslâm’a zarar verse de, sırf çıkarları için bir tavır almaktan kaçınıyorlardı. Bu yüzden çevrede İslâm hakkında kuşkular oluşuyor ve bazı mütereddid kimseler Müslüman olmaktan kaçınıyorlardı. Müslümanların saflarında görülen çıkarcı kimseler ikiyüzlülükleri dolayısıyla ceza almaktan da korunuyorlardı, ama ihlaslı müminler böyle değildi. Onlar değil başkalarını; analarını, babalarını, çocuklarını, kabilelerini bile İslâm’ın çıkarları söz konusu olduğunda savunmuyorlardı. Çünkü kalplerinde Allah ve Rasulünün düşmanlarına yer yoktu. Allah Teâlâ açıkça, birinci grupdaki Müslümanların da gerçek müminler olup, Allah’ın hizbine dahil bulunduklarını beyan etmiştir. Tefhimü’l-Kur’an, Mevdudi Kehf Suresi Arapça okunuşu ve Türkçe anlamı Kuran-ı Kerim’de yer alan her surede farklı konu ve kıssalar anlatılmaktadır. Kehf Suresi de içerisinde farklı konuları anlatmasına rağmen Kehf adını almasının nedeni 9-26 ayetleri arasında bahsi geçen Ashab-ı Kehf’ten kaynaklıdır. Mekke’de nazil olan sure, 110 ayetten bir araya gelmektedir. Kuran-ı Kerim’in vahyedilen 69. Ayetidir. Kuran’ın 292. Sayfasında yer alan surede Ashab-ı Kehf yani yaygın bilinen ismiyle Yedi Uyuyanlardan bahsedilmektedir. Hz. Musa’nın yaşadıkları, yecüc ve mecüc olayları aktarılmaktadır. Her surede olduğu gibi Kehf Suresinde de kulların Allah yolundan ayrılmamayı, Kuran ışığında hayat yaşamayı anlatmaktadır. Dünya yaşamının boş olduğunu ve Allah’a yönelinmesi gerektiğini 28, 29. ve 30. Ayetlerde şöyle ifade etmektedir 28- Nefsince de, sabah akşam rızasını isteyerek Rablerine yalvaranlarla beraber candan sabret. Sen dünya yaşamının süsünü isteyerek onlardan gözlerini ayırma. Kalbini, bizi anmaktan gafil kıldığımız, nefsinin kötü arzusuna uymuş ve işi hep aşırılık olan kimseye uyma. 29- Ve de ki O hak Rabbimizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Çünkü biz zalimler için öyle bir ateş hazırlamışız ki, duvarları, çepeçevre onları içine alacaktır. Eğer feryad edip yardım isteseler, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. O ne kötü bir içecek ve ne kötü bir dayanma yeri! 30- İman edip de güzel davranışlarda bulunanlar var ya, şüphe yok ki biz öyle güzel işler yapanların mükafatını zayi etmeyiz. Şeklinde açıklamıştır. KEHF SURESİ OKUMANIN FAZİLETLERİ Her surede çıkarılması gereken dersler, öğrenilmesi gereken dini bilgiler haricinde bir de Allah’ın rahmetine sığınmak ve manevi anlamda ruhu doyurmak için Kuran-ı Kerim’in Arapçadan okunması çok mühimdir. Özellikle Kuran-ı Kerim’in indirildiği zamanda Arap dilinin zenginliğinden kaynaklı olarak tercümelerin bazı zaman yetersiz kaldığı alimler tarafından nakledilmektedir. Arapçasının haricinde manasını okurken tercümelere dikkat edilmesi gerekmektedir. Kehf Suresini okumanın faziletleri şöyledir – Yecüc ve mecüc anlatıldığı için, Kehf Suresini okuyan kişi, ahir zamanda Allah yolundan saptırılmak isteyenlerin fitnesine karşı korur. – Hz. Muhammed Kim Kehf Suresinin ilk 10 ayetini ezberlerse, Allah onu deccalin şerrinden korur.’ – Cuma gecesi, Kehf Suresini okuyan kimse Kabe ile kişi arasında bir nur parlar şeklinde rivayet edilmiştir. KEHF SURESİ 1. Elhamdu liAllâhi-lleżî enzele alâ abdihi-lkitâbe velem yec’al lehu ivecân 2. Kayyimen liyunżira be/sen şedîden min ledunhu veyubeşşira-lmu/minîne-lleżîne ya’melûne-ssâlihâti enne lehum ecran hasenân 3. Mâkiśîne fîhi ebedân 4. Veyunżira-lleżîne kâlû-tteḣażaAllâhu veledân 5. Mâ lehum bihi min ilmin velâ li-âbâ-ihimc keburat kelimeten taḣrucu min efvâhihimc in yekûlûne illâ keżibân 6. Fele’alleke bâḣi’un nefseke alâ âśârihim in lem yu/minû bihâżâ-lhadîśi esefân 7. İnnâ ce’alnâ mâ alâ-l-ardi zîneten lehâ linebluvehum eyyuhum ahsenu amelân 8. Ve-innâ lecâ’ilûne mâ aleyhâ sa’îden curuzân 9. Em hasibte enne ashâbe-lkehfi ve-rrakîmi kânû min âyâtinâ acebân 10. İż evâ-lfityetu ilâ-lkehfi fekâlû rabbenâ âtinâ min ledunke rahmeten veheyyi/ lenâ min emrinâ raşedân 11. Fedarabnâ alâ âżânihim fî-lkehfi sinîne adedân 12. Śumme be’aśnâhum lina’leme eyyu-lhizbeyni ahsâ limâ lebiśû emedân 13. Nahnu nakussu aleyke nebeehum bilhakkic innehum fityetun âmenû birabbihim vezidnâhum hudân 14. Verabatnâ alâ kulûbihim iż kâmû fekâlû rabbunâ rabbu-ssemâvâti vel-ardi len ned’uve min dûnihi ilâhâens lekad kulnâ iżen şetatân 15. Hâulâ-i kavmunâ-tteḣażû min dûnihi âlihetens levlâ ye/tûne aleyhim bisultânin beyyinins femen azlemu mimmeni-fterâ alaAllâhi keżibân 16. Ve-iżi-’tezeltumûhum vemâ ya’budûne illaAllâhe fe/vû ilâ-lkehfi yenşur lekum rabbukum min rahmetihi veyuheyyi/ lekum min emrikum mirfekân 17. Veterâ-şşemse iżâ tale’at tezâveru an kehfihim żâte-lyemîni ve-iżâ ġarabet takriduhum żâte-şşimâli vehum fî fecvetin minhuc żâlike min âyâtiAllâhik men yehdiAllâhu fehuve-lmuhtedis vemen yudlil felen tecide lehu veliyyen murşidân 18. Vetahsebuhum eykâzan vehum rukûdun ve nukallibuhum żâte-lyemîni veżâte-şşimâlis vekelbuhum bâsitun żirâ’ayhi bilvasîdic levi-ttala’te aleyhim levelleyte minhum firâran velemuli/te minhum ru’bân 19. Vekeżâlike be’aśnâhum liyetesâelû beynehumc kâle kâ-ilun minhum kem lebiśtums kâlû lebiśnâ yevmen ev ba’da yevminc kâlû rabbukum a’lemu bimâ lebiśtum feb’aśû ehadekum biverikikum hâżihi ilâ-lmedîneti felyenzur eyyuhâ ezkâ ta’âmen felye/tikum birizkin minhu velyetelattaf velâ yuş’iranne bikum ehadân 20. İnnehum in yazherû aleykum yercumûkum ev yu’îdûkum fî milletihim velen tuflihû iżen ebedân 21. Vekeżâlike a’śernâ aleyhim liya’lemû enne va’daAllâhi hakkun ve enne-ssâ’ate lâ raybe fîhâ iż yetenâze’ûne beynehum emrahums fekâlû-bnû aleyhim bunyânâens rabbuhum a’lemu bihimc kâle-lleżîne ġalebû alâ emrihim lenetteḣiżenne aleyhim mescidân 22. Seyekûlûne śelâśetun râbi’uhum kelbuhum veyekûlûne ḣamsetun sâdisuhum kelbuhum racmen bilġaybis veyekûlûne seb’atun veśâminuhum kelbuhumc kul rabbî a’lemu bi’iddetihim mâ ya’lemuhum illâ kalîlunk felâ tumâri fîhim illâ mirâen zâhiran velâ testefti fîhim minhum ehadân 23. Velâ tekûlenne lişey-in innî fâ’ilun żâlike ġadân 24. İllâ en yeşâaAllâhuc veżkur rabbeke iżâ nesîte vekul asâ en yehdiyeni rabbî li-akrabe min hâżâ raşedân 25. Velebiśû fî kehfihim śelâśe mi-etin sinîne vezdâdû tis’ân 26. KuliAllâhu a’lemu bimâ lebiśûs lehu ġaybu-ssemâvâti vel-ardis ebsir bihi ve esmi’c mâ lehum min dûnihi min veliyyin velâ yuşriku fî hukmihi ehadân 27. Vetlu mâ ûhiye ileyke min kitâbi rabbikes lâ mubeddile likelimâtihi velen tecide min dûnihi multehadân 28. Vasbir nefseke me’a-lleżîne yed’ûne rabbehum bilġadâti vel’aşiyyi yurîdûne vechehus velâ ta’du aynâke anhum turîdu zînete-lhayâti-ddunyâs velâ tuti’ men aġfelnâ kalbehu an żikrinâ vettebe’a hevâhu vekâne emruhu furutân 29. Vekuli-lhakku min rabbikums femen şâe felyu/min vemen şâe felyekfurc innâ a’tednâ lizzâlimîne nâran ehâta bihim surâdikuhâc ve-in yesteġîśû yuġâśû bimâ-in kelmuhli yeşvî-lvucûhec bi/se-şşerâbu vesâet murtefekân 30. İnne-lleżîne âmenû ve’amilû-ssâlihâti innâ lâ nudî’u ecra men ahsene amelân 31. Ulâ-ike lehum cennâtu adnin tecrî min tahtihimu-l-enhâru yuhallevne fîhâ min esâvira min żehebin veyelbesûne śiyâben ḣudran min sundusin ve-istebrakin mutteki-îne fîhâ alâ-l-erâ-ikic ni’me-śśevâbu vehasunet murtefekân 32. Vadrib lehum meśelen raculeyni ce’alnâ li-ehadihimâ cenneteyni min a’nâbin ve hafefnâhumâ binaḣlin vece’alnâ beynehumâ zer’ân 33. Kiltâ-lcenneteyni âtet ukulehâ velem tazlim minhu şey-âenc vefeccernâ ḣilâlehumâ neherân 34. Vekâne lehu śemerun fekâle lisâhibihi vehuve yuhâviruhu enâ ekśeru minke mâlen ve e’azzu neferân 35. Vedeḣale cennetehu vehuve zâlimun linefsihi kâle mâ ezunnu en tebîde hâżihi ebedân 36. Vemâ ezunnu-ssâ’ate kâ-imeten vele-in rudidtu ilâ rabbî leecidenne ḣayran minhâ munkalebân 37. Kâle lehu sâhibuhu vehuve yuhâviruhu ekeferte billeżî ḣalekake min turâbin śümme min nutfetin śümme sevvâke raculân 38. Lâkinne huvaAllâhu rabbî velâ uşriku birabbî ehadân 39. Velevlâ iż deḣalte cenneteke kulte mâ şâaAllâhu lâ kuvvete illâ biAllâhic in terani enâ ekalle minke mâlen ve veledân 40. Fe’asâ rabbî en yu/tiyeni ḣayran min cennetike veyursile aleyhâ husbânen mine-ssemâ-i fetusbiha sa’îden zelekân 41. Ev yusbiha mâuhâ ġavran felen testatî’a lehu talebân 42. Veuhîta biśemerihi feasbeha yukallibu keffeyhi alâ mâ enfeka fîhâ vehiye ḣâviyetun alâ urûşihâ veyekûlu yâ leytenî lem uşrik birabbî ehadân 43. Velem tekun lehu fi-etun yensurûnehu min dûniAllâhi vemâ kâne muntasirân 44. Hunâlike-lvelâyetu liAllâhi-lhakkic huve ḣayrun śevâben ve ḣayrun ukbân 45. Vadrib lehum meśele-lhayâti-ddunyâ kemâ-in enzelnâhu mine-ssemâ-i faḣteleta bihi nebâtu-l-ardi feasbeha heşîmen teżrûhu-rriyâhuc vekânaAllâhu alâ kulli şey-in muktedirân 46. Elmâlu velbenûne zînetu-lhayâti-ddunyâs velbâkiyâtu-ssâlihâtu ḣayrun inde rabbike śevâben veḣayrun emelân 47. Veyevme nuseyyiru-lcibâle veterâ-l-arda bârizeten vehaşernâhum felem nuġâdir minhum ehadân 48. Ve’uridû alâ rabbike saffen lekad ci/tumûnâ kemâ ḣalaknâkum evvele merratinc bel ze’amtum ellen nec’ale lekum mev’idân 49. Vevudi’a-lkitâbu feterâ-lmucrimîne muşfikîne mimmâ fîhi veyekûlûne yâ veyletenâ mâ li hâżâ-lkitâbi lâ yuġâdiru saġîraten velâ kebîraten illâ ahsâhâc vevecedû mâ amilû hâdirâanc velâ yazlimu rabbuke ehadân 50. Ve-iż kulnâ lilmelâ-iketi-scudû li-âdeme fesecedû illâ iblîse kâne mine-lcinni fefeseka an emri rabbihik efetetteḣiżûnehu veżurriyyetehu evliyâe min dûnî vehum lekum aduvvunc bi/se lizzâlimîne bedelân 51. Mâ eşhedtuhum ḣalka-ssemâvâti vel-ardi velâ ḣalka enfusihim vemâ kuntu mutteḣiże-lmudillîne adudân 52. Veyevme yekûlu nâdû şurakâ-iye-lleżîne ze’amtum fede’avhum felem yestecîbû lehum vece’alnâ beynehum mevbikân 53. Veraâ-lmucrimûne-nnâra fezannû ennehum muvâki’ûhâ velem yecidû anhâ masrifân 54. Velekad sarrafnâ fî hâżâ-lkur-âni linnâsi min kulli meśelinc vekâne-l-insânu ekśera şey-in cedelân 55. Vemâ mene’a-nnâse en yu/minû iż câehumu-lhudâ veyestaġfirû rabbehum illâ en te/tiyehum sunnetu-l-evvelîne ev ye/tiyehumu-l’ażâbu kubulân 56. Vemâ nursilu-lmurselîne illâ mubeşşirîne vemunżirînec veyucâdilu-lleżîne keferû bilbâtili liyudhidû bihi-lhakkas vetteḣażû âyâtî vemâ unżirû huzuvân 57. Vemen azlemu mimmen żukkira bi-âyâti rabbihi fea’rada anhâ venesiye mâ kaddemet yedâhuc innâ ce’alnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu vefî âżânihim vakrâans ve-in ted’uhum ilâ-lhudâ felen yehtedû iżen ebedân 58. Verabbuke-lġafûru żû-rrahmetis lev yu-âḣiżuhum bimâ kesebû le’accele lehumu-l’ażâbec bel lehum mev’idun len yecidû min dûnihi mev-ilân 59. Vetilke-lkurâ ehleknâhum lemmâ zalemû vece’alnâ limehlikihim mev’idân 60. Ve-iż kâle mûsâ lifetâhu lâ ebrahu hattâ ebluġa mecme’a-lbahrayni ev emdiye hukubân 61. Felemmâ beleġâ mecme’a beynihimâ nesiyâ hûtehumâ fetteḣaże sebîlehu fî-lbahri serabân 62. Felemmâ câvezâ kâle lifetâhu âtinâ ġadâenâ lekad lakînâ min seferinâ hâżâ nasabân 63. Kâle eraeyte iż eveynâ ilâ-ssaḣrati fe-innî nesîtu-lhûte vemâ ensânîhu illâ-şşeytânu en eżkurahuc vetteḣaże sebîlehu fî-lbahri acebân 64. Kâle żâlike mâ kunnâ nebġic ferteddâ alâ âśârihimâ kasasân 65. Fevecedâ abden min ibâdinâ âteynâhu rahmeten min indinâ ve’allemnâhu min ledunnâ ilmân 66. Kâle lehu mûsâ hel ettebi’uke alâ en tu’allimeni mimmâ ullimte ruşdân 67. Kâle inneke len testatî’a me’iye sabrân 68. Vekeyfe tasbiru alâ mâ lem tuhit bihi ḣubrân 69. Kâle setecidunî in şâaAllâhu sâbiran velâ a’sî leke emrân 70. Kâle fe-ini-tteba’tenî felâ tes-elnî an şey-in hattâ uhdiśe leke minhu żikrân 71. Fentalekâ hattâ iżâ rakibâ fî-ssefîneti ḣarakahâs kâle eḣaraktehâ lituġrika ehlehâ lekad ci/te şey-en imrân 72. Kâle elem ekul inneke len testatî’a me’iye sabrân 73. Kâle lâ tu-âḣiżnî bimâ nesîtu velâ turhiknî min emrî usrân 74. Fentalekâ hattâ iżâ lakiyâ ġulâmen fekatelehu kâle ekatelte nefsen zekiyyeten biġayri nefsin lekad ci/te şey-en nukrân 75. Kâle elem ekul leke inneke len testatî’a me’iye sabrân 76. Kâle in seeltuke an şey-in ba’dehâ felâ tusâhibnîs kad belaġte min ledunnî użrân 77. Fentalekâ hattâ iżâ eteyâ ehle karyetini-stat’amâ ehlehâ feebev en yudayyifûhumâ fevecedâ fîhâ cidâran yurîdu en yenkadda feekâmehus kâle lev şi/te letteḣażte aleyhi ecrân 78. Kâle hâżâ firâku beynî vebeynikec seunebbi-uke bite/vîli mâ lem testati’ aleyhi sabrân 79. Emmâ-ssefînetu fekânet limesâkîne ya’melûne fî-lbahri feeradtu en e’îbehâ vekâne verâehum melikun ye/ḣużu kulle sefînetin ġasbân 80. Veemmâ-lġulâmu fekâne ebevâhu mu/mineyni feḣaşînâ en yurhikahumâ tuġyânen vekufrân 81. Feeradnâ en yubdilehumâ rabbuhumâ ḣayran minhu zekâten veakrabe ruhmân 82Veemmâ-lcidâru fekâne liġulâmeyni yetîmeyni fî-lmedîneti vekâne tahtehu kenzun lehumâ vekâne ebûhumâ sâlihan feerâde rabbuke en yebluġâ eşuddehumâ veyestaḣricâ kenzehumâ rahmeten min rabbikec vemâ fe’altuhu an emrîc żâlike te/vîlu mâ lem testi’ aleyhi sabrân 83. Veyes-elûneke an żî-lkarneynis kul seetlû aleykum minhu żikrân 84. İnnâ mekkennâ lehu fî-l-ardi veâteynâhu min kulli şey-in sebebân 85. Feetbe’a sebebân 86. Hattâ iżâ beleġa maġribe-şşemsi vecedehâ taġrubu fî aynin hami-etin vevecede indehâ kavmâenk kulnâ yâżâ-lkarneyni immâ en tu’ażżibe ve-immâ en tetteḣiże fîhim husnân 87. Kâle emmâ men zaleme fesevfe nu’ażżibuhu śümme yuraddu ilâ rabbihi feyu’ażżibuhu ażâben nukrân 88. Veemmâ men âmene ve’amile sâlihan felehu cezâeni-lhusnâs vesenekûlu lehu min emrinâ yusrân 89. Śumme etbe’a sebebân 90. Hattâ iżâ beleġa matli’a-şşemsi vecedehâ tatlu’u alâ kavmin lem nec’al lehum min dûnihâ sitrân 91. Keżâlike vekad ehatnâ bimâ ledeyhi ḣubrân 92. Śumme etbe’a sebebân 93. Hattâ iżâ beleġa beyne-sseddeyni vecede min dûnihimâ kavmen lâ yekâdûne yefkahûne kavlân 94. Kâlû yâżâ-lkarneyni inne ye/cûce veme/cûce mufsidûne fî-l-ardi fehel nec’alu leke ḣarcen alâ en tec’ale beynenâ vebeynehum seddân 95. Kâle mâ mekkennî fîhi rabbî ḣayrun fee’înûnî bikuvvetin ec’al beynekum vebeynehum radmân 96. Âtûnî zubera-lhadîdis hattâ iżâ sâvâ beyne-syalınfeyni kâle-nfuḣûs hattâ iżâ ce’alehu nâran kâle âtûnî ufriġ aleyhi kitrân 97. Femâ-stâ’û en yazherûhu vemâ-stetâ’û lehu nakbân 98. Kâle hâżâ rahmetun min rabbîs fe-iżâ câe va’du rabbî ce’alehu dekkâ/es vekâne va’du rabbî hakkân 99. Veteraknâ ba’dahum yevme-iżin yemûcu fî ba’dins venufiḣa fî-ssûri fecema’nâhum cem’ân 100. Ve’aradnâ cehenneme yevme-iżin lilkâfirîne ardân 101. Elleżîne kânet a’yunuhum fî ġitâ-in an żikrî vekânû lâ yestatî’ûne sem’ân 102. Efehasibe-lleżîne keferû en yetteḣiżû ibâdî min dûnî evliyâ/ec innâ a’tednâ cehenneme lilkâfirîne nuzulân 103. Kul hel nunebbi-ukum bil-aḣserîne a’mâlân 104. Elleżîne dalle sa’yuhum fî-lhayâti-ddunyâ vehum yahsebûne ennehum yuhsinûne sun’ân 105. Ulâ-ike-lleżîne keferû bi-âyâti rabbihim velikâ-ihi fehabitat a’mâluhum felâ nukîmu lehum yevme-lkiyâmeti veznân 106. Żâlike cezâuhum cehennemu bimâ keferû vetteḣażû âyâtî verusulî huzuvân 107. İnne-lleżîne âmenû ve’amilû-ssâlihâti kânet lehum cennâtu-lfirdevsi nuzulân 108. Ḣâlidîne fîhâ lâ yebġûne anhâ hivelân 109. Kul lev kâne-lbahru midâden likelimâti rabbî lenefide-lbahru kable en tenfede kelimâtu rabbî velev ci/nâ bimiślihi mededân 110. Kul innemâ enâ beşerun miślukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhiduns femen kâne yercû likâe rabbihi felya’mel amelen sâlihan velâ yuşrik bi’ibâdeti rabbihi ehada KEHF SURESİ MEALİ 1. Hamd, kuluna Kitab’ı Kur’an’ı indiren ve onda hiçbir eğrilik yapmayan Allah’a mahsustur. 2,3,4. Allah onu, katından gelecek şiddetli bir azap ile inanmayanları uyarmak, salih ameller işleyen mü’minleri, içlerinde ebedî olarak kalacakları güzel bir mükâfat cennet ile müjdelemek ve “Allah, bir çocuk edindi” diyenleri de uyarmak için dosdoğru bir kitap kıldı. 5. Bu hususta ne kendilerinin, ne de atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ne büyük bir söz bu ağızlarından çıkan! Onlar lakin yalan söylüyorlar. 6. Demek sen, bu söze Kur’an’a inanmazlarsa, arkalarından üzülerek âdeta kendini tüketeceksin! 7. Bi̇reyleri̇n hangisinin daha güzel amel yaptığını deneyelim diye kuşkusuz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir zinet yaptık. 8. Biz, tabiki zamanı gelince yeryüzündeki her şeyi bir kuru toprak hâline getireceğiz. 9. Yoksa sen, yalnızca Ashab-ı Kehf ve Ashab-ı Rakîm’i mi bizim ibret verici delillerimizden sandın? 10. Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, “Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde yer aldığımuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır” demişlerdi. 11. Bunun üzerine biz de nice yıllar onların kulaklarını dış dünyaya kapattık Onları uyuttuk. 12. Sonra onları uyandırdık ki, iki zümreden hangisinin bekledikleri süreyi daha iyi hesap ettiğini bilelim. 13. Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz Kuşkusuz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık. 14,15. Kalkıpta, “Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. O’ndan başkasına asla ilâh demeyiz. Yoksa andolsun ki saçma bir söz söylemiş oluruz. Şunlar, şu kavmimiz, O’ndan başka tanrılar edindiler. Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya! Artık kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir?” dediklerinde onların kalplerine kuvvet vermiştik. 16. İçlerinden biri şöyle dedi “Mademki onlardan ve Allah’tan başkasına tapmakta olduklarından yüz çevirip ayrıldınız, o hâlde mağaraya çekilin ki, Rabbiniz size rahmetini yaysın ve içinde yer aldığınuz durumda yararlanacağınız şeyler hazırlasın.”4 17. Orada olsaydın güneş doğduğunda onun; mağaralarının sağ tarafına kaydığını, batarken de onlara dokunmadan sol tarafa gittiğini görürdün. Kendileri ise mağaranın geniş bir yerinde idiler. Bu, Allah’ın mucizelerindendir. Allah, kime hidayet ederse işte o, doğru yolu bulandır. Kimi de şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın. 18. Uykuda oldukları hâlde, sen onları uyanık sanırsın. Biz onları sağa sola çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın girişinde iki kolunu uzatmış yatmakta idi. Onları görseydin, mutlaka onlardan yüz çevirip kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı. 19. Böylece biz, birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden biri “Ne kadar kaldınız”? dedi. Bir kısmı “Bir gün, ya da bir günden az”, dediler. Diğerleri de şöyle dediler “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz birinizi şu gümüş para ile kente gönderin de baksın; şehir halkından hangisinin yiyeceği daha temiz ve lezzetli ise ondan size bir rızık getirsin. Aynı zamanda, çok nazik davransın da dikkat çekmesin ve sizi hiçbir kimseye sakın sezdirmesin.” 20. “Çünkü onlar sizi ele geçirirlerse ya taşlayarak öldürürler, yahut kendi dinlerine döndürürler. O zaman da bir daha asla kurtuluşa eremezsiniz.” 21. Böylece biz, insanları onların hâlinden haberdar ettik ki, Allah’ın va’dinin hak olduğunu ve kıyametin gerçekleşmesinde de hiçbir şüphe olmadığını bilsinler. Hani onlar olayın mucizevî tarafını ve asıl hikmetini bırakmışlar da aralarında onların durumunu tartışıyorlardı. Bazıları, “Onların üstüne bir bina yapın, Rableri onların hâlini daha iyi bilir” dediler. Duruma hâkim olanlar ise, “Üzerlerine mutlaka bir mescit yapacağız” dediler. 22. Ey Muhammed! Bazıları bilmedikleri şey hakkında atıp tutarak “Onlar üç kişidirler, dördüncüleri köpekleridir” diyecekler. Yine, “Beş kişidirler, altıncıları köpekleridir” diyecekler. Şöyle de diyecekler “Yedi kişidirler, sekizincileri köpekleridir.” De ki “Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Zaten onları pek az kimse bilir. O hâlde, onlar hakkında Kur’an’daki apaçık tartışmayı aktarmakdan başka tartışmaya girme ve bunlar hakkında onlardan hiçbirine bir şey sorma.” 23. Hiçbir şey hakkında sakın “yarın şunu yapacağım” deme! 24. Lakin, “Allah dilerse yapacağım” de. Unuttuğun zaman Rabbini an ve “Umarım Rabbim beni, bundan daha doğru olana ulaştırır” de. 25. Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar. Buna dokuz daha eklediler. 26. De ki “Kaldıkları süreyi Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybını bilmek O’na aittir. O, ne güzel görür; O, ne güzel işitir! Onların, O’ndan başka hiçbir dostu da yoktur. O, hükmüne hiçbir kimseyi ortak etmez.” 27. Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O’nun sözcüklerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur. O’ndan başka asla bir sığınak da bulamazsın. 28. Sabah akşam Rablerine, O’nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte ol. Dünya yaşamının zînetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme. 29. De ki “Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” Biz zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki, onun alevden duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Susuzluktan feryat edip yardım dilediklerinde, maden eriyiği gibi, yüzleri yakıp kavuran bir su ile kendilerine yardım edilir. O ne kötü bir içecektir! Cehennem ne korkunç bir yaslanacak yerdir. 30. Gerçek şu ki, iman edip iyi işler yapanlara gelince, tabiki biz iyi iş yapanların ecrini zayi etmeyiz. 31. İşte onlar için içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada tahtlar üzerine kurularak altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil giysiler giyeceklerdir. O ne güzel karşılıktır! Cennet de ne güzel bir yaslanacak yerdir! 32. Onlara şu iki adamı örnek ver Onlardan birine iki üzüm bağı vermiş, bağların çevresini hurmalarla donatmış, ikisinin arasına da bir ekinlik koymuştuk. 33. Her iki bağ da meyvelerini vermiş ve ürünlerinden hiçbir şeyi eksik bırakmamıştı. Bu iki bağın arasından bir de nehir fışkırtmıştık. 34. Derken onun büyük bir serveti oldu. Dostuyla konuşurken ona dedi ki “Benim malım seninkinden daha çok. Adamlardan yana da senden daha üstünüm.” 35. Derken kendine zulmederek bağına girdi. Şöyle dedi “Bunun sonsuza değin yok olacağını sanmıyorum.” 36. “Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Rabbime döndürülsem bile andolsun bundan daha iyi bir sonuç bulurum.” 37. Dostu, ona cevap vererek dedi ki “Seni topraktan, sonra bir damla döl suyundan yaratan, sonra da seni eksiksiz bir insan şeklinde düzenleyen Allah’ı inkâr mı ediyorsun?” 38. “Lakin O Allah benim Rabbimdir. Ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam.” 39,40. “Bağına girdiğinde Mâşaallah! Kuvvet yalnız Allah’ındır’ deseydin ya!. Eğer benim malımı ve çocuklarımı kendininkilerden daha az görüyorsan, belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir. Seninkinin üzerine de gökten bir afet indirir de bağ kupkuru ve yalçın bir toprak hâline geliverir.” 41. “Ya da suyu çekiliverir de bırak bir daha bulmayı artık onu arayamazsın bile.” 42. Derken bütün serveti helâk edildi. Yıkılmış çardakları üzerine çökmüş hâldeki bağına yaptığı harcamalar karşısında ellerini oğuşturuyor ve şöyle diyordu “Keşke Rabbime hiçbir kimseyi ortak koşmasaydım..” 43. Onun, Allah’tan başka kendisine yardım edebilecek kimseleri yoktu. Kendi kendini kurtaracak güçte de değildi. 44. İşte bu durumda velayet himaye ve koruyuculuk yalnızca hak olan Allah’a mahsustur. O’nun mükâfatı da daha hayırlıdır, vereceği sonuç da daha hayırlıdır. 45. Onlara dünya yaşamının misal verilecek olursai ver Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz yağmur gibidir ki, onun sebebiyle yeryüzünün bitkileri boy verip birbirine karışırlar. Lakin bütün bu canlılık sonunda rüzgârın savurduğu kuru bir çer çöpe döner. Allah, her şey üstünde kudret sahibidir. 46. Mallar ve evlatlar, dünya yaşamının süsüdür. Baki kalacak salih ameller ise, Rabbinin katında, sevap olarak da ümit olarak da daha hayırlıdır. 47. Dağları yürüteceğimiz ve senin yeryüzünü çırılçıplak göreceğin günü bir hatırla. Biz onları mahşerde toplarız da içlerinden hiçbirini bırakmayız. 48. Hepsi saf saf Rabbinin huzuruna çıkarılırlar. Onlara, “Andolsun, sizi ilk önce yarattığımız gibi bize geldiniz. Oysa siz, sizin için hesaba çekileceğiniz bir zaman belirlemediğimizi sanmıştınız” denir. 49. Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. “Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki ufak, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez. 50. Hani biz meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize arkadaşlar mı ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir! 51. Ben onları ne göklerin ve yerin yaradılışına, ne de kendilerinin yaratılışına şahit tuttum. Saptıranları da hiçbir zaman yardımcı edinmiş değilim. 52. Ey Muhammed! Allah’ın, “Ortağım olduklarını iddia ettiklerinizi çağırın” diyeceği, onların da çağıracakları, lakin kendilerine çağırdıklarının cevap vermeyecekleri ve bizim de aralarına bir uçurum koyacağımız günü hatırla! 53. Suçlular o gün ateşi görünce, onun içine düşeceklerini iyice anlayacaklar ve ondan kurtuluş yolu da bulamayacaklardır. 54. Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali değişik biçimlerde açıkladık. Lakin insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür. 55. İnsanlara hidayet geldikten sonra onların inanmalarına ve Rab’lerinden mağfiret dilemelerine, lakin, öncekilerin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesi, ya da kendilerine azabın göz göre göre gelmesi yönündeki beklentileri engel olmuştur. 56. Biz, peygamberleri lakin müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. İnkâr edenler ise, hakkı batılla çürütmek için mücadele ederler. Âyetlerimizi ve kendilerine yapılan uyarıları alaya alırlar. 57. Kim, kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren ve elleriyle yaptığını unutandan daha zalimdir? Kuşkusuz biz, onu anlamamaları için, kalplerine perdeler gerdik, kulaklarına da ağırlıklar koyduk. Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayet bulamazlar. 58. Rabbin, çok bağışlayıcıdır, merhamet sahibidir. Eğer yaptıkları yüzünden onları dünya çapında cezaya çarptırsaydı, tabiki azaplarını çarçabuk verirdi. Hayır, onlar için belirlenmiş bir gün vardır ki o gün gelince hiçbir kurtuluş çaresi bulamazlar. 59. İşte zulmettiklerinde yok ettiğimiz memleketler.. Helâk edilmeleri için de belli bir zaman tayin etmiştik. 60. Hani Mûsâ, beraberindeki gence şöyle demişti “İki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayacağım, ya da uzun zaman gideceğim.” 61. Onlar iki denizin birleştiği yere varınca, balıklarını unuttular. Balık denizde yolunu tutup kayıp gitti. 62. Oradan uzaklaştıklarında Mûsâ beraberindeki gence, “Öğle yemeğimizi getir, bu yolculuğumuzdan dolayı çok yorgun düştük” dedi. 63. Genç, “Gördün mü! Kayaya sığındığımız sırada balığı unutmuşum. –Doğrusu onu sana söylememi bana lakin şeytan unutturdu- Balık şaşılacak bir biçimde denizde yolunu tutup gitmişti” dedi. 64. Mûsâ “İşte aradığımız bu idi” dedi. Bunun üzerine tekrar izlerini takip ederek gerisingeri döndüler. 65. Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik. 66. Mûsâ ona, “Sana öğretilen bilgilerden bana, doğruya iletici bir bilgi öğretmen için sana tabi olayım mı?” dedi. 67. Adam, şöyle dedi “Doğrusu sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin.” 68. “İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredebilirsin?” 69. Mûsâ, “İnşaallah beni sabırlı bulacaksın. Hiçbir işte de sana karşı gelmeyeceğim” dedi. 70. O da şöyle dedi “O hâlde, eğer bana tabi olacaksan, ben sana söylemedikçe hiçbir şey hakkında bana soru sormayacaksın.” 71. Derken yola koyuldular. Nihayet, bir gemiye bindiklerinde adam gemiyi deldi. Mûsâ, “Sen onu içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu, şaşılacak bir iş yaptın.” dedi. 72. Adam, “Sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin, demedim mi?” dedi. 73. Mûsâ, “Unuttuğum için bana çıkışma ve bu işimde bana güçlük çıkarma!” dedi. 74. Yine yola koyuldular. Nihayet bir erkek çocukla karşılaştıklarında, adam hemen onu öldürdü. Mûsâ, “Bir cana karşılık olmaksızın suçsuz birini mi öldürdün? Andolsun çok kötü bir iş yaptın!” dedi. 75. Adam, “Sana, benimle beraberliğe asla sabredemezsin demedim mi?” dedi. 76. Mûsâ, “Eğer bundan sonra sana bir şey hakkında soru sorarsam, artık benimle dostluk etme.9 Doğrusu, tarafımdan dilenecek son özre ulaştın bu son özür dileyişim” dedi.10 77. Yine yola koyuldular. Nihayet bir şehir halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Halk onları konuk etmek istemedi. Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Adam hemen o duvarı doğrulttu. Mûsâ, “İsteseydin bu iş için bir ücret alırdın” dedi. 78. Adam, “İşte bu birbirimizden ayrılmamız demektir” dedi. “Şimdi sana sabredemediğin şeylerin içyüzünü anlatacağım.” 79. “O gemi, denizde çalışan birtakım fakir kimselere ait idi. Onu yaralamak istedim, çünkü onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı.” 80. “Çocuğa gelince, anası babası mü’min insanlardı. Onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk.” 81. “Böylece, Rablerinin onlara, bu çocuğun yerine daha hayırlı ve daha merhametli bir çocuk vermesini diledik.” 82. “Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları da iyi bir insandı. Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarmalarını istedi. Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur.” 83. Ey Muhammed! Bir de sana Zülkarneyn hakkında soru soruyorlar. De ki “Size ondan bir anı okuyacağım.” 84. Biz onu yeryüzünde kudret sahibi kıldık ve kendisine her konuda amacına erişebileceği bir yol verdik. 85. O da Batı’ya gitmek istedi ve bir yol tuttu. 86. Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar gibi buldu. Orada kâfir bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya onları cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik. 87. Zülkarneyn, “Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız. Sonra o Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir azaba uğratır” dedi. 88. “Her kim de iman eder ve salih amel işlerse, ona mükâfat olarak daha güzeli var. Üstelik ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz.” 89. Sonra yine doğuya doğru bir yol tuttu. 90. Güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu. 91. İşte böyle. Kuşkusuz biz onun yanındakileri ilmimizle kuşatmışızdır. 92. Sonra yine bir yol tuttu. 93. İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde, hemen hemen hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu. 94. Dediler ki “Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc adlı kavimler yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar. Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?” 95. Zülkarneyn, “Rabbimin bana verdiği imkân ve kudret, sizin vereceğiniz vergiden daha hayırlıdır. Şimdi siz bana gücünüzle yardım edin de, sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım” dedi. 96. “Bana yeterince demir madeni getirin” dedi. İki yamacın arasındaki boşluğu dağlarla bir hizaya getirince, “körükleyin!” dedi. Demiri eritip kor gibi yapınca da, “Bana erimiş bakır getirin, bunun üzerine boşaltayım” dedi. 97. Artık onu ne aşabildiler, ne de delebildiler. 98. Zülkarneyn, “Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vaadi kıyametin kopma vakti gelince onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi gerçektir” dedi. 99. O gün biz onları bırakırız, dalga dalga birbirlerine karışırlar. Sonra sûra üfürülür de onları toptan bir araya getiririz. 100,101. O gün cehennemi; gözleri Zikr’ime Kur’an’a karşı perdeli olan ve onu dinleme zahmetine dahi katlanamayan kâfirlerin karşısına bütün dehşetiyle dikeriz! 102. İnkâr edenler, beni bırakıp da kullarımı dost edineceklerini mi sandılar? Biz cehennemi kâfirlere konak olarak bir araya getirdik. 103,104. Ey Muhammed! De ki “Amelce en çok ziyana uğrayan; iyi iş yaptıklarını sandıkları hâlde, dünya hayatındaki çabaları kaybolup giden kimseleri size haber verelim mi?” 105. Onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na kavuşacaklarını inkâr eden, böylece amelleri boşa çıkan, o yüzden de kıyamet gününde amelleri için bir terazi kurmayacağımız kimselerdir. 106. İşte böyle. İnkâr etmeleri, âyetlerimi ve Peygamberlerimi alay konusu yapmaları yüzünden onların cezası cehennemdir. 107,108. Kuşkusuz, inanıp yararlı işler yapanlara gelince, onlar için içlerinde ebedî kalacakları Firdevs cennetleri bir konaktır. Oradan ayrılmak istemezler. 109. De ki “Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa ve bir o kadar da ilave etsek denizlere deniz katsak; Rabbimin sözleri tükenmeden önce denizler tükenirdi.” 110. De ki “Ben de lakin sizin gibi bir insanım. Ne var ki bana, Sizin ilâh’ınız lakin bir tek ilâhtır” diye vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı bekliyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak koşması.

mücadele suresi fazileti ve sırları